TÖVBE! TÖVBE!
İnsan, hayatı anlamlandırmaya çalışarak sürdürür ömür yolculuğunu. Hayatı anlamlandırma çabamızın asıl nedeni kendimizi anlamaya çalışmaktır. Kendimizi çözdükçe hayatı, hayatı çözdükçe de kendimizi tanırız. Ve bu yolculukta her gün yenilerini eklediğimiz, bir sürü anlam birikir zihnimizde. Çevremizdeki insanları da zihnimizde birikenlere göre şekillendiririz. İnsan belirsizliği sevmez. Bunun için yaşadıklarını, kişileri, olayları belirli bir kalıba oturtmaya çalışır. Zihnimizde birikenlerle şekillendirdiğimiz, sınıflandırarak tanımladığımız insanları, ön yargılarımız ile hiç de hak etmedikleri sıfatlarla bağladığımızı fark edemeyiz bazen.
Yıllar önce taşındığımız mahallede bir komşum vardı. Ortak bir tanıdığımızın olduğunu muhabbet esnasında fark ettik. Benim zihnimde, mal edinme hırsı olan, sadece kendini ve kazancını düşünen, cimri bir insandı bu kişi. Bu sebeple ismi geçtiğinde,
“Hııı o mu? …… ‘dan tanıyorum.” deyip sesiz kalmayı tercih ettim. Ama komşum benim ile aynı fikirde değildi ve konuşmaya devam etti.
“Çok ama çok iyi insandır.”
“O mu?”
“Evet o”
“Nereden biliyorsun?”
“Bilmez miyim hiç? Onun çok iyiliğini gördük.”
“Nasıl?”
“Babam biz küçükken vefat etti. O zamanlar çok sıkıntı çekiyorduk. Bizim sıkıntılarımızdan haberdar olmuş. Bir kış günü, hanımı ile geldiler evimizin önüne. Elleri kolları erzak ile dolu olarak indiler arabadan. “Hava soğuk, evimiz eski, içeriye girerler mi?” diye düşünürken, annem buyur etti eve. Hanımı, erzakları mutfağa kadar taşıdı. Onlardan yarım saat sonra bir kamyonet durdu evin önünde. İçi kömür doluydu. Biz otururken iki işçi indirdi kömürleri. Evdeki bazı eksiklikleri not aldı eşi. Çok beklemeyip gittiler. O kış çok iyi ısındık. Getirdikleri erzaklar uzun süre yetti. Bitmesine yakın endişe ederken yine getirdiler. Anneme harçlık verdiler. Abim işe girip para kazanmaya başlayana kadar elimizden tuttular. O zor günlerimizde can simidi oldular. Biz o günleri atlatabildiysek, o kişinin yardımlarıyladır. Şimdi durumumuz iyi ama adları her anıldığında hem annem hem biz (üç kardeş) dua ederiz onlara. İyiliklerinin hakkı ödenmez ancak onları bu kadar sevmemizin asıl nedeni; konuşmadan, sessiz sedasız, bizi kimseye rencide etmeden iyilik yapmalarıdır.”
Komşumun konuşmalarını hayretle dinledim. Bizim cimri, paragöz diye bildiğimiz insan meğer ne iyi ne cömert biriymiş. O an kendimden, ön yargılarımdan, yaşadığımız birkaç olay neticesinde o kişiyi zihnim de kötü bir yere oturtmuş olmaktan çok utandım. Bir kitapta şöyle bir anlatıma denk gelmiştim;
“Bir köpeği, ağzı yoğurt yoku ile yoğurt bakracının yakınında görseniz ve yoğurt bakracından yenmiş olduğunu görseniz yine de o yoğurdu o köpeğin yediğine hükmedemezsiniz. Çünkü yediği esnada görmediniz. Eğer yediğini iddia ederseniz bu ön yargıdır. Sizi hataya hatta iftiraya sürükler.” Komşumun sözlerini dinlerken, belki de yıllar önce okuduğum bu yazı, nedendir bilinmez, aniden zihnimde yankılandı. Belki de zihnim, mantığımdan önce bağlantıyı kurup beni uyarmak istedi. O an tövbe etme isteği uyandı içimde. Gayri ihtiyari “Tövbe! Tövbe!” dedim. Komşum, “Neden böyle dedin?” deyince, “Öylesine” diyebildim sadece. Öylesine değildi. Bu tövbe çok gerekliydi hem de çok. İyi bir insan hakkında ki düşüncelerim, bir yerde konuşmamış olsam da beynimde iftiranın eşiğine getirmişti beni. Ön yargılarımın tuzağına düşüyordum neredeyse.
Tövbe! Tövbe! bütün ön yargılarıma. Maddi olmasa, kimse bilmese, sadece zihnimde kalsa da kötü sıfatların arasına hapsettiğim, haksızlık ettiğim bütün anlar ve insanlar için tövbe. Ön yargılarımızı, haksızlıklarımızı affet Allah’ım. Ön yargılarımızdan kurtulabilmek, hakkıyla ve hakkaniyetle davranabilmek dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.