Anasayfa > Köşe Yazıları  >  HAYVANI YAŞATAN ZİHNİYET İNSANI YAŞATIR

HAYVANI YAŞATAN ZİHNİYET İNSANI YAŞATIR



       Çalıştığı fabrikanın deposundan sesler geldiğini duydu Ahmet Bey. Bir köpek acı acı havlıyordu. Hızlı adımlarla gitti deponun yanına. Deponun kapısında, elinde yavru bir köpek ile önünde havlayan anne köpeği geçmeye çalışan arkadaşını gördü.

“Ne oldu? Elindeki yavru ne? Bu havlayan köpeğin yavrusu mu?”

“Evet abi bu köpeğin yavrusu. Deponun içinde kalmışlar. Boş kartonların üzerine yuva yapmışlar. Hem buralara pislerler hem de aç kalırlar diye dışarı çıkarmaya çalışıyorum. Ne de olsa deponun kapısı hep kilitli oluyor. Yemek bulmak için dışarıya çıkamazlar. Yazık hapis kalırlar içeride.”

“Doğru söylüyorsun da böyle dışarı atar gibi olmaz. Görmüyor musun ne kadar soğuk hava? Yağmur da yağıyor.”

“Peki ne yapacağız abi.”

“Bekle.” Deyip işe koyulur Ahmet Bey. Kenarda duran iki tane boş paleti üst üste koyar. Etrafına uzunlu kısalı artık tahtalardan duvar yapar. Yaptığı duvarlara koli kartonlarını yapıştırır. İçine rüzgâr girmesin diye etrafını şeffaf, ince, yapışkan naylon ile iyice sarar. Artan tahtalar ile çatısını örter. Bulduğu boş bir tenteneyi çatının üzerine serer. Uçmasın diye üzerine taşlar koyar. Sarkan yerlerini çivi ile kulübeye sabitler. Tabanına koyduğu paletlerin boşluk kısımlarını örtüsün diye içine de karton döşer. Boş bidonları keserek yemek ve su kabı yapıp, derme çatma da olsa anne köpeği ve yavrusunu soğuktan koruyacak olan kulübenin önüne koyar. Yemekhaneden artan yemeklerden alıp, yemek kabını doldurur. Anne köpeği çağırır. Yemek kokusunun etkisiyle anne köpek yerinden kalkar, ağır ağır kulübenin yanına gelir. Yemeği yemeğe başlar. O yemeğini yerken, Ahmet Bey yavru köpeği alıp kulübenin içine koyar. Karnını doyuran anne köpek de kulübeye girip yavrusunu emzirir. Ahmet Bey ve arkadaşı gönül rahatlığı içinde ayrılırlar oradan. Keza iyilik ve merhamet gönülleri rahatlatır. Kendini buldurur insana…

      Ertesi gün deponun önünden geçen Ahmet Bey, aynı köpeğin hızlı adımlarla yanına geldiğini görür. Yemek istediğini düşünerek, onlar için evden getirdiği ekmeği uzatır köpeğin başını okşayarak. Ama köpek yemez ekmeği. Kulübeye yönelir, bir iki adım atar, durup Ahmet Bey’e bakar. Onun bu halinden kulübeye getirmek istediğini anlar Ahmet Bey. Gittiğinde, gece yağan yağmurun kulübenin altında birikerek, kulübenin tabanına koydukları kartonların ıslanıp yırtıldığını, yavru köpeğin paletlerin arasındaki boşluklardan suyun içine düştüğünü görür. Meğer anne köpeğin telaşı ıslanan yavrusu içinmiş. Hemen alır yavruyu Ahmet Bey, ılık su ile temizler. Sıcak yere alıp kurutur. Kulübeyi su birikmeyecek daha yüksek bir yere yerleştirir. İçindeki kartonları değiştirir, bulduğu eski bir battaniyeyi kartonların üzerine serip iyice rahatlatır anne köpeği ve yavrusunu.

       Hayatın içinden anlattığımız bu sahne, oldukça sıradan gelebilir merhamet sahiplerine. “Olması gereken de budur zaten.” Diyebilirler. Evet gerçekten de olması gereken bu. Lakin olması gereken bu sahne ile çok az karşılaşır olduk günümüzde… Hayvana merhamet insana merhamet gibidir. Merhameti kime gösterirseniz gösterin sahibini tanır. Sıkıntısı olsa yine merhamet sahibine gider önce. Yavrusu suya düşen anne köpek gibi…

       Geçmişimize baktığımızda en az insan kadar düşünüldüğünü görürüz hayvanların. Mimar Sinan’ın bütün yapıtlarında kuş evleri vardır. Denk gelenlerimiz bilir sanatın içinde sanat gibidir o kuş evleri. En ince ayrıntısına kadar düşünülmüştür. Örneğin, giriş yeri sadece küçük kuşlar girebilecek büyüklükte yapılmıştır ki yırtıcı büyük kuşlar girip onlara zarar veremesin. Günümüz yapıtlarına baktığımızda, muhteşem konforlu diye tabir edilen yapıtların çatı kısımlarında kuş dikenlerini görürüz. Kuşlar yuva yapamasın diyedir bu kuş dikenleri… İngiltere’ de Biristol’ da daha da ileriye gidilerek, ağaçların altına park edilen araçların üzerine pislemesinler diye aynı kuş dikenleri ağaçlara da kurulmuştur. Yani kuşlar en doğal haklarıyken ağaçlara yuva yapamıyorlar. Hâl böyleyken, istediğimiz kadar gelişmişlikten, medeniyetten, merhametten bahsedelim. İstediğimiz kadar paneller düzenleyip, haklardan bahsedelim. Ortada olan ne ise, neyi yapıyorsak biz ‘o’yuz… 

       Osmanlı’da mancacılık diye bir meslek varmış. Hayır sever kişiler fırınlara, kasaplara sokak hayvanları için aylık para verir, mancacılar da oralardan aldıkları ekmekleri, ciğerleri sokak hayvanlarına dağıtırlarmış. Hatta her mahallenin bir mancacısı varmış. Dağlık bölgelerde ise kışın ormanlara aralıklı olarak yiyecekler bırakılıp, karda yiyecek bulamayan hayvanlar doyurulurmuş. Halâ bazı dağlık bölgelerde kışın ormanlara yiyecek bırakıldığını duyuyoruz. Çok şükür. Hayvanı yaşatan zihniyet insanı yaşatır. Hayvanı yaşatamayan zihniyet insanı da yaşatamaz.

       Güney Kore’de yer olmadığı gerekçesiyle yüzlerce köpeğin uyutulma haberlerini okumuşuzdur. Amerika’da birçok hayvan barınağında üç hafta içinde sahiplenilemeyen hayvanların uyutulduğunu da. Acımadan öldürüldüklerini…

       Çok değil yüz yıl önce yaşadığımız coğrafyada ki hassasiyete bakalım bir de. Dolmabahçe’de kuş, Üsküdar’da kedi hastaneleri, göçte yaralanan geri dönemeyen leylekler için dünyanın ilk hayvan hastanesi Gurabhane-i Laklahaneyi, cami ve mezarlıklardaki sulukları görürüz. Bunlar gözümüze çarpan en belirgin olanları sadece.

       Hayvana hassasiyet duyan zihniyetin insana olan hassasiyetine de örnek vermek istiyorum. İslam mimarisinde evleri süsleyen cumbalar. Bunları hep dışarıyı rahat görebilmek için yapılan alanlar olduğunu düşünürdüm. Asıl yapılma sebebini öğrendiğimde hayran kaldım oradaki zarafete, hassasiyete… Meğer bize göre çıkıntı olan cumbaların yapılma sebebi; o çıkıntının gölgesinin, karaltısının sokaktan geçen insanlara vakfedilmiş olmasıymış. Meğer o sokaktan geçen kimseler için yağmurda ıslanmaktan koruyacak, sıcaklarda gölgesinde soluklanılacak alanlar oluşturmakmış amaç… Hayvanları yaşatan zihniyet insanı da yaşatıyor demek bu. Hem de zarafet, asalet ve hassasiyetle…

       Hayvana, mahlûkata, insana merhamet yaratan Rabbimize saygımızın nişanesidir. Zarafet ve hassasiyetle süslenen merhametin gönüllerimize taht kurması dileğiyle.

Saygılar, Sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır