Anasayfa > Köşe Yazıları  >  SEN ROBOT DEĞİLSİN

SEN ROBOT DEĞİLSİN



       Hayatta birçok şey yapmak isteriz. İstediklerimize ulaşabilmek için gayretimizi son noktasına kadar kullanırız. Öyle kullanırız ki hayatımızı güzelleştiren olgulara enerjimiz ve vaktimiz kalmaz. Ne yazık ki durumu böyle olan sadece biz değiliz. Toplumun büyük çoğunluğu aynı kısır döngünün içinde isteklerine ulaşmaya çalışıyor. İsteklerimizin ise ardı arkası kesilmiyor. Robotik bir kodlamaya uyuyormuş gibi geçiyor bütün hayatımız. Sonunda ihmal ettiklerimiz listesinin en başında buluyoruz kendimizi. Ne denli ihmal ettiğimizi ise psikolojik sorunlar baş göstermeden anlayamıyoruz. Çevremizdekilerin bizi anlamadığından dem vuruyoruz sürekli. Peki biz anlamış mıydık kendimizi? Ruhumuz feryatlar içinde “Dur artık” dediğinde duymuş muyduk? “Dur artık, sen robot değilsin. Allah seni bunlar için yaratmadı. Senin ruhun var. Ben senin ruhunum ve uğruna çalışıp durduğun şeyler beni hasta edip öldürüyor. İlahi lezzetlerle, insani hislerle yaşarım ben. Sen ise robot gibi davranıyorsun.” Dediğinde, durup değerlendirmiş miydik? Değerlendirmemenin cezasını bozulan ilişkilerimizle ödemeye başladık. Anne ve babamızla, çocuklarımızla, eşlerimizle, arkadaşlarımızla, akrabalarımızla çevremizde kim var ise hepsiyle iletişim sorunları yaşamaya başladık. Görünürde olmasa bile içimizdeki çatışmalarda yara aldık. Hep bir kırgınlık besledik çevremizdekilere. Çünkü bizi anlamadıkları düşüncesiyle baş edemiyorduk. Oysa biz de anlayamıyorduk kendimizi ve çevremizdekileri…

       Bazı çalışma programlarında, ekranın açılması için robot olmadığımızı kanıtlayacak görselleri işaretlemek gerekiyor. Bu bizim yaptığımız birçok şeyi robotların da yapabildiği anlamına geliyor. Gün geçtikçe de işlevsellikleri artan robotlar üretiliyor. Biz ise insani duygularımızı o kadar çok ihmal ediyoruz ki insan yerine robotları tercih edecek duruma geliyoruz. Bir haber programında, “İngiltere’de dert dinleyen robotlar üretildi. Böylelikle yalnız yaşayan yaşlılar, terk edilmişlik duygusundan kurtulup kendilerini çok daha iyi hissedecek.” Dediğine rast geldik. Aynı haber programında bu konu ile ilgili görüşlerini almak için mikrofonu bizim halkımıza uzattılar. Hemen hemen hepsi, “Robota anlatmaktansa yakınlarıma -eşime, dostuma, evladıma, komşuma- anlatırım dedi.” Bunlar çok sevindirici cevaplar. Bizim ülkemizde insani ilişkilerin hayatta olduğunu gösteriyor. Ancak geçtiğimiz günlerde denk geldiğim iletişimsizlik örneği bu haberdeki cevaplar kadar sevindirici değil. Herhangi bir konudan ötürü sıkıntısı olan bir genç derdini bir türlü babasına anlatmıyor. Sıkıntısını bilen kişilerin ısrarlarına rağmen derdini babasına anlatmak istemedi. Sebebi sorulduğunda ise verdiği cevap manidardı.

       “Babama derdimi anlatsam, önce beni eleştirecek. Hatalı olduğumu düşünecek. Benim bu sıkıntıya girmemek için ne kadar çaba sarf ettiğimi, hangi badireleri atlatarak ona hissettirmeden bu günlere kadar gelmeyi başardığımı, bir sürü tufan ve fırtınayla tek başıma nasıl mücadele ettiğimi asla görmeyecek. Görmediği gibi beni düşüncesizce hareket etmekle suçlayacak. Girdiğim hiçbir kıskacı bilmeyecek. Onun için en iyi evlat, ona dert getirmeyen evlattır. Evet belki yaşadıklarıma biraz üzülecek ama beni asla anlayamayacak. Anlamak için gayret de göstermeyecek. Şu an derdime çare olsa bile bir ömür boyu bunu her fırsatta kafama vuracak. Onun için derdimi, sıkıntımı asla babama anlatmam. Taşa, suya hatta robota bile anlatırım ama ona anlatmam. En azından onlar suçlayıcı tavır içinde olmayacaklar.” Dedi. Eminim babası evladının böyle düşündüğünü tahmin dahi etmiyordur. Ancak doğru iletişime geçememek, hal ve tavırlarında birbirlerine olan sevgilerini hissettirememek baba ve oğlun arasına mesafeler koymuş. Bu soruna bir çözüm bulunmaz, doğru iletişime geçmek için hareket edilmezse mesafe daha da açılıp ilişkileri maalesef şekilden ibaret olacak.

       Büyük ihtimalle babası, kendisinin ve çocuklarının isteklerini yerine getirebilmek için yıllarca çalıştı hem de hiç durup dinlenmeden. Çalışırken ruhunun dediklerini duymadı. Çocuklarının ruhunda oluşanlarınsa hiç farkına varamadı. Belki de çocukları onlara alınan en iyi ayakkabının yerine babalarından duyacakları sevgi ve takdir sözcüklerine daha çok ihtiyaç duyuyorlardı. Babalarının her zaman arkalarında olacağını hissetmek belki de onlar için çok daha fazla önem arz ediyordu. Ancak bunu görebilmenin yolu durup ruhunu dinlemekten geçiyordu. İsteklere cevap vermek için sürekli çalışan bedeninse ruhunu dinleyecek gücü yoktu…

       Cesedimizi gezdiren ruhumuz haykırıyor. Toplumda birçok insanın ruhunun haykırdığı gibi. “Sen robot değilsin. Bir ruhun var. Ben varım. Ben senin ruhunum. İlahi lezzetlerle, insani hislerle yaşat beni. İnan o zaman her şey çok daha kolay olacak… İnan o zaman kendini ve çevrendekileri çok daha iyi duyacaksın ve duydukça insan kalacaksın. Sen robot değilsin. Hayatı hissederek yaşa…” Ruhumuzun haykırışlarını duyabilmek ve hayatı hissederek yaşayabilmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın.

Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır