Anasayfa > Köşe Yazıları  >  HAYAT KİTABIM NE DURUMDA?

HAYAT KİTABIM NE DURUMDA?



“Bir varmış bir yokmuş” diye başlayan bir masal değil mi hepimizin hayatı? “Anlatmaya kalksam, yazılır roman olur.” Cümlesini kurmadık mı bir çoğumuz? Romanların da masalların da sonu olduğunu, istemesek de kabul etmek zorunda değil miyiz? Hepimizin romanı kudret kalemiyle yazılmadı mı? Kitap kapanırken sonsuz alemin kapısı açılmayacak mı?
Bu soruların cevabını hepimiz bütün netliği ile biliyoruz. Kitabımızı okuyup kendi rollerimizi oynarken, imtihanın sırrına mazhar olabilmek ise sorulara verdiğimiz cevaplarda gizli. Karşımıza çıkan her kişi, yaşadığımız her olay imtihan denizlerinden bir damladır. Verdiğimiz tepkiler ise bizi biz yapan kriterleri oluşturur. Sahi bizi biz yapan kriterler nelerdir hiç sorduk mu kendimize? Karşılaştığımız bir olayda ilk düşündüğümüz maddi kazancımız ya da kaybımız mı? Manevi hisler mi? Yoksa sadece hakkaniyet çizgisinde kalabilmek mi? Bu soruların cevabı vicdanımızda gizli.
Kurban Bayramı’na sayılı günler kaldı. Geçen yıl öptüğümüz ellerin bir kısmı toprak altında bu bayram. Ne yüzlerini görebiliyoruz ne ellerini öpebiliyoruz. Bir toprağın başında garip garip durup dönüyoruz. Dönüyoruz ve tekrar birbirimizi yemeye başlıyoruz. Ne bayram dinliyoruz ne ölümden etkileniyoruz. Mal hırsıyla yakıyoruz kendimizi. Yıkıyoruz çevremizi. Ne güzel demiş İmamı Gazali, “Toprağın altındakilerin pişman olduğu şeyler için toprağın üzerindekiler birbirlerini yiyorlar.” Ne doğru bir tespit. İmam Gazalinin yaşadığı yıllardan bugüne hiç değişmemiş bir tespit. Oysa birbirimizi yemek yerine anlamayı, empati kurmayı denesek; aradaki bütün gerginlikleri yumuşatıp, sorunlara uzlaşmacı cevaplar arasak; dualar ederek, sorunların hal olması için üzerimize düşen her fedakarlığı yapma gayreti içinde olsak; yapabileceğimiz olumsuz yaptırımları sıralayarak karşımızdakini yıldırmaya çalışmak yerine, olumlu düşünüp biz vazgeçebilsek bazı şeylerden; kendimizin ve muhatabımızın hayatını kabusa çevirmek yerine kudret kalemiyle yazılan kader kitabımıza güzel imzalar atabilsek, hayatımıza ne büyük anlamlar girer… Bir fitneyi önleyebilmek bize ne güzellikler katar…
Derdimiz toprak ise eninde sonunda bağrına alacak bizi. Derdimiz daha fazla konfor ise en son yatacağımız yerde en büyük konfor kefen giyebilmek olacak. Derdimiz evler, arabalar ise insan bir bedeni kaç eve bölebilir? Kaç araba ile aynı anda gezebilir? Hem değer mi ruhumuzdaki güzellikleri işlemenin tadına varmak yerine, bizi manadan uzaklaştıracakların esareti altına girmeye. Değmez! Hiçbirine değmez! İnsan olmanın, insan kalabilmek için gösterilen çabanın verdiği lezzeti hiçbir dünya konforu veremez. Ve aynaya temiz yüzle bakabilmenin, vicdanı rahat yastığa başını koyabilmenin huzurunu hiçbir şey veremez.
Saygıyı sonsuz hak eden birine, milyonlar teklif edilmiş. Sırf toplum huzurunu bozabilecek bir duruma “evet” de diye. Hiç düşünmeden reddetmiş teklifi. “Böyle bir şeye evet dersem, yastığıma başımı rahat koyamam. Aynaya, evladımın yüzüne bakamam. Ben yatar yatmaz uyuyabiliyorum. Böyle bir vebal alırsam yastık haram olur. Evladımın yüzüne bakamam. Hele aynaya hiç bakamam dedi.” Örnek bir davranış. Allah, kendini ve değerlerini maddeye, paraya değişmeyen insanların sayılarını artırsın. Dünya biraz daha uzun ayakta kalabilirse, böyle güzel insanların sayesinde olacak.
Kıymetli okurlar, bayramdan önce hayat kitabımızı gözden geçirmek ve bayramı gerçek ruhuna uygun yaşayabilmek adına bu yazı. Çünkü dünyayı kazanabilmek adına verdiğimiz her taviz bizi insanlığımızdan uzaklaştırarak, mutsuzluğa ve umutsuzluğa sürüklüyor. Şu soruları ömrümüz boyunca kendimize sormamız gerektiğini düşünüyorum. “Hayat kitabım ne durumda? En çok alanı iyilik ve güzellikler mi, kötülük ve hırslar mı kaplıyor? Verdiğimiz cevaplara göre hayatımızı şekillendirmemiz gerekiyor.
Hayatımızın insani ve manevi lezzetlerle anlam kazana bilmesi dileğiyle İyi bayramlar.
Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır