Anasayfa > Köşe Yazıları  >  TUZAK -1-

TUZAK -1-



       Dünya telaşına düşerek hızla yaşadığımız hayattın içinde güzellikler olduğu gibi tuzaklar da vardır. Bu tuzaklara düşmemek için çok gayret gösteririz. Genellikle de bizi maddi zarara uğratacak tuzaklara düşmemek için gözümüzü dört açarız. Maddi tuzaklar sadece dünya hayatımızı etkiler. Bazen para bezen mevki bazen de çevre kaybettirir maddi tuzaklar. Elbette ki bu tuzaklara karşı kendimizi, ailemizi ve çevremizi korumalıyız. Ancak çok daha tedbirli olmamız gereken hem dünya hayatımızı hem baki hayatımızı tehlikeye sokan tuzaklar vardır. Ne yazık ki bizler bu tuzaklara karşı maddi tuzaklar kadar temkinli değiliz. Şimdi size anlatacağım olay vesilesiyle, bu tuzaklardan bir tanesine değinmeye çalışacağım.

       Kalabalık bir ortamda, bir arkadaşım yeni tanıdığımız birisi hakkında bana bir şeyler söyledi. O kişi, hakkında söylenenleri işitse, rahatsızlık duyabilir hatta rencide olabilirdi. Arkadaşımı kırmamak adına söylediğini duymazdan geldim. Konuyu değiştirdim. Arkadaşım vazgeçmiyordu. Tekrar aynı şeyleri söyledi. Bu konu hakkında konuşmayacağımı belirttiğimde bana kırıldı. Hatta “Bunda ne var ki?” diye bir soru yöneltti. Bu soru beni o kadar çok şaşırttı ki cevap veremedim. Sessizce ayrıldım ortamdan. Arkadaşımın kırgınlığı uzun süre devam etti. Eğer birisi benim hoşlanmayacağım şekilde, benim olmadığım ortamda konuşsa çok üzülürdüm. Kendimi o kişinin yerine koyup gıybet tuzağına düşmemeyi başarmıştım. Buna sevinirken arkadaşımın “Bunda ne var ki?” demesine çok üzülmüştüm. Üzülmüştüm çünkü; inandığım ve hiç şaşmayan bir düstur vardı hayatımda. Bir kişi hiç gereği yokken, -tedbir, tehlike, istişare, tanıma vb.gibi nedenlerden birisi yokken- gelip bize birisi hakkında olumsuz konuşuyorsa o kişi bir gün bizim için de mutlaka aynısını yapar…

       Bu hikâyede anlatılan gıybet tuzağıdır. Zaman zaman hepimiz düşeriz bu tuzağa. Kimi zaman kıskançlık, gösteriş, büyüklenme, karşısındakini küçültmek, intikam duygusu bizi bu tuzağın pençesine atar. Kimi zaman da hoşça vakit geçirmek, çevresindekileri güldürmek için başkalarının ayıp ve kusurlarını ortaya çıkarmak, arkadaşlara uymak gibi basit nedenlerle düşeriz bu tuzağa. Ama en çok insan öfkeli olduğunda düşer bu tuzağa. Öfkelendiği, kırıldığı kişinin bildiği bütün kusurlarını ortaya döküverir birden. Ya da verdiği sırları hunharca etrafa saçıverir. Gıybet tuzağına düşüp o hastalığın pençesinde kıvranmak hem bize hem de gıybetini yaptığımız kişilere maddi, manevi acılar verir.

       Gıybetin anlamı, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şekilde konuşmaktır. Halk arasında dedikodu denir. “İki dedikodunun belini kıralım.” Cümleleriyle masumane gibi sunulan gıybet hakkında yüce kitabımız Hucurat Suresinde, “Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir. Çok merhamet edendir.” Diyor. Kuran-ı Kerim’de hiçbir suç, gıybet kadar tiksindirici bir eyleme benzetilmemiştir. Ölü kardeşinin etini yemek kadar tiksindirici zikredilen bu eylemi ne yazık ki bizler yapıyoruz. Hatta sadece dilimizle değil kaş, göz işareti ile gıybet anlamı içeren ifadeler ile de yapmaktan çekinmiyoruz. Daha da kötüsü gıybete alışmamız ve onu zararsız, masum görmeye başlamamızdır.

       Ayetin devamında bu tiksindirici günahın affedilebileceğinden bahsediliyor. Tövbe kapıları açık bırakılıyor. Gıybet kul hakkını içinde barındırır. Yani birinin gıybetini yaptığımız zaman o kişinin hakkını da üzerimize almış oluyoruz. Kul hakkını ise kul affetmedikçe Rabbimizin affetmeyeceğini söylüyor dinimiz. Kulun affetmesi için ise gidip dedikodusunu yaptığımız kişiye: “Senin hakkında konuştum. Şunları şunları söyledim. Falanca ortamda falanca kişilere söyledim. Hakkını helal et.” Dememiz gerekiyor. Yani gıybetini yaptığımız kişiye sadece, hakkını helal et, demek yetmiyor. Hakkında konuştuğumuz kişiye bütün açıklığıyla sorabilir miyiz bunları?

       En tehlikeli manevi tuzaklardan biri olan gıybet konusunda Peygamberimiz (s.a.v.) Hadis-i Şeriflerinde, “Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine, gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyamet gününde insanların önünde rezil eder.” Buyuruyor. Bir başka Hadis-i Şeriflerinde, “Gıybet etmeyin, insanların ayıplarını araştırmayın. Zira kim kardeşinin ayıp ve kusurlarını araştırırsa, Allah da onun kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurlarını araştırırsa; onu evinin içinde bile olsa rezil rüsva eder.” buyuruyor.

       Ayet ve Hadislerin ışığında görüyoruz ki, gıybet tuzağı hem bize hem de gıybeti yapılan kişiye zarar veriyor. Ancak en çok gıybet edene zarar veriyor. Gıybet eden kişiler daha dünyada iken istemeseler de yaptıkları ile yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Eğer helalleşip kendilerini affettiremezler ise aynı tuzak baki alemde de yakalarını bırakmıyor. Allah’ım bizleri ve sevdiklerimizi bu tuzağın pençesine düşmekten muhafaza eyle. İrademizi ve imanımızı kuvvetlendir. Kuvvetlendir ki gıybete yenilenlerden olmayalım.

       Gıybet tuzağı çok geniş bir konu. Bugün sadece bu tuzağın tanımından, sebeplerinden bahsedebildik. Çeşitlerine, gıybetten korunma yöntemlerine, gıybete müsaade edilen hallere değinemedik. Gelecek hafta bunlara da değinmeye çalışacağız inşallah.

Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır