Anasayfa > Köşe Yazıları  >  BU DEVİRDE OLACAK ŞEY Mİ?

BU DEVİRDE OLACAK ŞEY Mİ?



“Göz kapaklarımda gün, kapkara bir kızıllık;
Kulağımda tarihin çıkrık sesi, bin yıllık.
Bir yurt ki bu, diriler ölü, ölüler diri;
Raflarda toza batmış Peygamberden bildiri.”
Bu mısralar, merhum Necip Fazıl Kısakürek üstadın 1973 tarihinde yazdığı, ‘Uyumak İstiyorum’ isimli şiirindendir. Eminim ki üstadın mısralarındaki mana benim anladığımdan çok daha derin çok daha ehemmiyetlidir. Üstadın, Ölü alameti görünen dirilerin, vurdumduymaz tavırlarına olan itirazını hissediyorum bu mısralarda. Ve günümüz ile özdeştiriyorum mısraları… Kanlar tepemizden akmadıkça hissedemediklerimiz ya da umursamadıklarımız geliyor aklıma…
Gece gündüz demeden bombalar altında ruhlarını teslim eden din kardeşlerimiz çıkmıyor aklımdan. Neye niyetlensem bombalar altında can veren çocukların seslerini duyuyorum sanki. Hayattan hunharca koparılan, kıyıma uğrayan insanlara atılan bombalarda bizim de parmak izlerimizin olduğunu düşündükçe kahroluyorum. Eminim sizler de oluyorsunuzdur. Ne demek istediğimi anlamayanlar ya da anlamak istemeyenler olabilir. Bunun için izah etme gereği hissediyorum. Bir çoğumuzun bildiği gibi Yahudi mallarından bahsediyorum. Halâ umursamazca o malları almaktan kendimizi alamayışımızdan bahsediyorum. Diri iken bir ölü gibi yaşananlara sağır, dilsiz, kör oluşumuzdan bahsediyorum…
Tepkimi yersiz ve abartılı bulanlar olabilir. Bu yazdıklarımı radikalce bulanlar da olabilir. Radikallik şöyle dursun inanın yazdıklarım en cılız çıkan sesten bile daha cılız kalıyor bu zulmün karşısında. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadisi Şeriflerinde, “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki bu da imanın en zayıf derecesidir.” buyuruyor. Şu anda yazdıklarımız kalbimizle düzeltme derecesine bile erişebilir mi bilemiyorum. Ancak sizlere yaşadığım bir iki olayı anlatmak istiyorum. Olayların neticesinde yorumları size bırakıyorum.
Bildiğimiz üzere Yahudilerin bu zulümleri yeni değil. Onların kutsal saydıkları toprakların üzerinde ki emelleri nesiller öncesinden. Yıllar öncesindeki bir saldırılarından sonra haberdar olmuştum Yahudi mallarının hangi emellere hizmet ettiğinden. O zamandan beri bildiğim Yahudi mallarını almamaya özen gösteririm. Hale o malum içeceğin tadını çocuklarım bilmiyor desem yeridir. Yahudi malı olduğunu bilmeden aldığım ürünler için Allah’a sığınıyorum. Ve af diliyorum.
Yaklaşık on yıl kadar önceydi. Hanımlar arasında bir muhabbete denk gelmiştim. Hanımlardan birisi sürekli temizlikten ve titizlikten bahsediyordu. Bir ara kullandığı çamaşır suyunu methetmeye başladı. Markasını da söyledi. Söze girme gereği hissettim. “O bahsettiğiniz çamaşır suyu Yahudi malıdır.” Dedim. “Evet öyle ama çok güzel çıkartıyor.” Diye karşılık verdi titiz kadın. Ortamda sürekli tesbih çeken, yaşça bizden büyük bir hanımefendi girdi söze. “Evet ben de kullanıyorum çok güzel çıkartıyor.” Dedi. İlk başta söylediğim sözü tekrarlama gereği hissettim. Biraz daha tavırlı olarak söyledim. Çünkü muhataplarım dindar olduklarını söyleyen hatta vurgulayan insanlardı. Baksanız kıyafetlerinden, duruşlarına kadar dindarlık konusunda benden kat be kat üstünlerdi. Onların yanında esamem okunmaz denilen türden. Bu özelliklerinden dolayı tavırlı bir şekilde, “O bahsettiğiniz çamaşır suyu Yahudi malı.” sözünü tekrarladım. Titiz hanım da benim tavrıma benzeyen bir tavırla, “Ne yapalım gömlekleri lekeli mi giyelim?” dedi. “Ahirette kara giymekten iyidir.” diyerek ayrıldım onların yanından. Buradaki yorumu size bırakıp yakın zamanda yaşadığım başka bir olayı anlatmak istiyorum kıymetli dostlar.
Yine hanımefendilerin olduğu bir ortamdı. Hanımlar evlerinden kahvaltı için ikramlıklar getirmişlerdi. Herkes getirdiği ikramlıkları masaya koyup güzelce kahvaltı yapacaklardı. İkramlık getirmeyenler de ekmek vs. gibi yiyecekleri almak için markete gittiler. Benim de katkım olsun, diyerek bir iki parça yiyecek aldım. Sofra kuruldu kahvaltı ediyorduk. Bir hanımefendi aldığım yiyeceklerden biri için, neden falanca marka almadın o daha güzel, dedi. Gerçekten merak ettiğinden sorduğu aşikârdı. O markanın Yahudi malı olduğunu, yıllardır almamaya özen gösterdiğimi söyledim. Ortamda bulunanlardan birkaç kişi, şunlar şunlar da Yahudi malı imiş, dedi. Onların da dikkat etmesi beni mutlu etmişti. Sonrasında bu konu üzerine biraz konuştuk. Kahvaltıdan sonra çayımı alarak telefon görüşmesi için ayrıldım masadan. Masada oturan arkadaşlardan bazıları bahçede kamelyaya oturarak muhabbet ediyorlardı. Onların yakınlarında idim. Görüşmem bitmişti, e postalarıma bakıyordum. Kamelyada oturan hanımlardan birisi yüksek sayılabilecek bir ses ile bir cümle kurdu. Sesinin yüksekliği bana duyurmaya çalışmasından mı yoksa heyecanından mı anlayamadım. Ancak çok rahat bir şekilde duymuştum. Sizlere de nakledeyim. “Bu devirde onu yemem bunu almam diye bir şey mi olurmuş. Her şey ateş pahası. Uygun olanı alırım. Bu devirde olacak şey mi?” Dedi. Bu cümle beni üzse de cevap verme gereği hissetmedim. Hepimiz kendimizden sorumluyuz diye düşündüm. Ama iş öyle değilmiş…
İki hafta kadar sonra İsrail’in bombaları Filistin’in üzerine yağmaya başladı. O hanımlar ile bir daha bir araya geldiğimizde, sosyal medyada o meşhur kahve markasına yapılan boykot paylaşımına denk geldiğimde, boş bulunarak ve yüksek sesle, “Şimdi mi aklınız başınıza geldi?” dediğimde, ne olduğunu soranlar oldu. ‘Yahudi malları’ dedim. Sessizlik oldu…
Demek ki sadece kendimizden sorumlu değiliz. Hepimiz birbirimizden, nesillerimizden, nesillerimizin geleceğinden sorumluyuz. Yahudiler yıllardır o ürünlerden elde ettikleri kâr ile Müslüman kanı döktü. Ve şu andaki boykotu bir indirimle kıracaklarını düşünüyorlar. Biz ise kıramazlar diyemiyoruz bile… Kendimize güvenemiyoruz… Allah sonumuzu hayır etsin. Yorum sizin kıymetli dostlar.
Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır