Anasayfa > Köşe Yazıları  >  DİLİNİ KAYBEDEN KENDİNİ KAYBEDER

DİLİNİ KAYBEDEN KENDİNİ KAYBEDER



İçinde yaşadığımız medeniyet karakterimizin hamurunu oluşturur. Dünyaya bakış açımızdan hayal alemimize, oturup kalkışımızdan düşünce yapımıza, sosyal hayat anlayışımızdan konuşmamıza kadar içinde yaşadığımız medeniyetle yoğruluruz. Kötülüğe karşı duruşumuzu ve iyilik anlayışımızı da belirleyen içinde yaşadığımız medeniyettir. Bizler yetişme çağlarımızda medeniyetimizin hayatımız üzerindeki etkilerini anlayamayız çoğunlukla. Ancak biz anlayamadan iliklerimize kadar işlemiştir medeniyetimizin kendini yaşatan hücreleri. Farklı medeniyetleri öğrenmeye başladığımızda, medeniyetimizin üzerimizdeki etkilerini, varoluşumuzun asırlar ötesine uzanan köklerini görürüz. Medeniyetlerin olmazsa olmaz ögeleri vardır. Bu ögelerden birisi de dildir. Dil insanların olduğu gibi medeniyetlerin de kendini ifade etme aracıdır. Bugün güzel dilimiz Türkçeden daha doğrusu güzel dilimizin hiç hak etmediği halde maruz kaldığı yıkımlardan, hakaretlerden bahsetmeye çalışacağız. Hakaret kelimesi kimilerimize yersiz gelebilir. Ancak bugün dilimizin günlük hayatta gördüğü muamelenin tam karşılığı hakarettir kıymetli dostlar.
Medeniyetlerin oluşması bir anda olmaz. Bir medeniyet yüzyıllar içerisinde, türlü badireleri atlatarak, farklılıkları bünyesinde barındırmayı başararak oluşur. Bünyesinde barınan farklılıkları birbirlerine yakınlaştırarak, saygı ve anlayışın ortak paydasında insanları buluşturmayı başararak oluşur ve büyür medeniyetler. Fark ettiyseniz eğer medeniyetlerin içerisinde çeşitli ırklar bir arada yaşamayı başarırlar. Saygı ve anlayış gibi dil de onları ortak paydada buluşturan bir etkendir. ABD bugün bir medeniyettir. O medeniyetin içinde yaşayan türlü ırkların ortak paydalarından birisi dildir. ABD de yaşayan ırklar İngilizce ortak paydasında buluşurlar. Ve İngilizce büyük yıkımlara uğramadan tarihteki yolculuğunu bugünlere taşımıştır.
Medeniyetimizin zirveye ulaştığı Osmanlı İmparatorluğu da bünyesinde birçok ırkı ve farklı dinlere mensup insanları barındırıyordu. Bu ırkların ve insanların ortak paydası ise Osmanlı Türkçesi idi. Osmanlı Türkçesi İngilizce ile neredeyse başa baş sayılabilecek sayıda kelimeye sahipti. Osmanlı Türkçesi derslerinde, Osmanlı Türkçesine Farsça, Arapça ya da başka dillerden giren kelimelerin olduğu gibi alınmadığından, sadece kelimenin kökü itibariyle alındığından, kök kelimeye getirilen eklerin Osmanlı Türkçesinin yapısına uygun olduğundan ve ekler ile kelimenin Osmanlı Türkçesinin yapısına uygun farklı anlamlar alabildiğinden bahsedilir. Yani Osmanlı Türkçesine dışarıdan giren kelimeler geldikleri dillerde olduğu gibi değil de Osmanlının ve Osmanlı Türkçesinin yapısına uygun hale getirilerek alınıyormuş. Bu İngilizcede ve diğer dillerde de böyledir. Anlattığımız durum yenileşmenin dil de dahi gerekli olduğunun kanıtıdır. Ancak şimdilerde yenileşmek oldukça yanlış anlaşılıyor.
Savaş Barkçin, Medeniyet Aklı kitabında; “Medeniyetin temeli, sürekli dünyayı ‘kendi’ potasında yeniden yorumlayarak ‘yenileşmektir’ tir. Fakat yenileşmek zor bir iş… Çünkü oturmuş, asırlardır bilinen, adet, alışkanlık, gelenek, kısacası hayat tarzı haline gelmiş her şeyi yeniden ilkeler etrafında yorumlamayı ve dışarıdan seçilen örneklerle sentezlemeyi gerektirir. Biz bu sentezleme işi yerine doğrudan ithali benimsedik.” demiştir. Bu durum dilimizde de böyledir. Dilimize sentezlenmeden, doğrudan giren kelimelerin sayısı o kadar çok ki…
Dilimize sentezlenmeden giren kelimelerden, mesleki terimlerde kullanılanlarını bir nevi anlayabiliriz. Bilimsel alanda olanlarını da dünyada anlaşılmak adına anlamlı düşünebiliriz. Ancak günlük hayatta ve edebi eserlerde yabancı kelimelerin haddinden fazla kullanılması sizi de rahatsız etmiyor mu? Eğer bir kelime mutlaka dilimize girmek zorunda ise Türkçenin yapısına uygun hale getirilerek bunu yapmak gerekmiyor mu? Gerçi Türk Dil Kurumu bu görevi layığıyla yapıyor. Fakat günlük hayatta o kadar yabancı kelime kullanılıyor ki… Konuştuğu kelimelerin arasına İngilizceden öğrendiği kelimeleri serpiştiren ve bunu marifetmiş gibi yapan kişilerin sayısı o kadar fazla ki… Sosyal medyada takipçilerine bir konu üzerine anlatım yapacak olan bir kişinin, her konuşmasına ‘Hello’ diyerek başladığını gördüm. Bu insanların sayısının çokluğu beni hayrete düşürüyor. Kime hitap ediyorsunuz? Diye sormak istiyorum onlara. Eğer İngilizce konuşan insanlara da hitap etmek istiyorsanız, biri Türkçe biri İngilizce olarak iki konuşma yayınlayabilirsiniz. Çünkü bu şekilde kime hitap ettiğiniz net değil. Bana kalırsa böyle yapanların “Kimsin? Nereye aitsin? Vb.” gibi sorulara verdikleri cevaplar da kendi içlerinde net değil.
Sizler de denk geldiniz mi bilemiyorum. Caddelerde, tabelalara dikkatlice bakmanızı tavsiye ederim. Tabelaların birçoğunda ‘ş ve ç’ harfleri dilimizde olduğu gibi kullanılmaz olmuş. Ş ve Ç harfleri yerine ‘sh, ch’ kullanılır olmuş. Tıpkı İngilizcede olduğu gibi. En son ‘Aşçı’ kelimesi yerine ‘Aşch’ yazıldığını gördüğümde, bu kadarı olamaz, dedim. Ama olmuş ve olmaya da devam ediyor. Bu yazım şekilleri dilimize yapılmış hakaretlerdir. Böyle devam etmesi dilimizi büyük tehlikelere sokar. Her gün okula giderken, tabelada ‘Aşch’ yazılışını gören çocuk, okulda öğretmeni gerçek yazılışını gösterse dahi çocuğun aklında her gün gördüğü tabeladaki yazı kalacaktır.
Bakanlıklarımız, kültürümüzü ve dilimizi korumak adına ciddi adımlar atıyorlar. Bu adımların içine Ticaret Bakanlığı da girmeli ve ticarethanelerin dilimizi katleden isimleri tabelalarında kullanmaları önlenmelidir.
Dilimizi en iyi en güzel ve en etkin yöntemlerle koruma altına almamız gerekiyor. Çünkü dilini kaybeden ne kendi olabilir ne de konuşmaya çalıştı dilin insanı. Dilini kaybeden kendini kaybeder. Dilini kaybeden mevcudiyetinin dayandığı temelleri kaybeder. Sağlam olmayan bir temelin üzerine muhteşem yapılar da inşa edilse yıkılmaya mahkumdur. Umarım güzel Türkçemizi korumak için en etkili adımlar atılır.
Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır