Anasayfa > Köşe Yazıları  >  AH BE EVLADIM!

AH BE EVLADIM!



En değerli varlığımızdır evlat. Vazgeçemediğimiz, güzümüzün nurudur. Kimse için yapmadığımız, yapamadığımız fedakarlıkları evlatlarımız için gözümüzü kırpmadan yaparız. Yerine göre feda ederiz kendimizi. Çocukluğumdan, büyüklerimin konuşmalarından hatırlıyorum, sele giden iki evladını kurtarabilmek için canından olan anneyi. O zamanlar anlam verememişti küçük yüreğim. “Bir insan başkaları için nasıl canını feda eder?” diye düşünmüştüm. Çünkü bilmiyordum evladın anne baba için ne anlam ifade ettiğini. İşte bunun için çok üzülmüştüm ölen kadına kendi kendime. Şimdi anlıyorum o fedakarlığın anlamını… Toplumda hep söylenir, “Anne baba olunca anlarsınız onların kıymetini, hissettiğini.” diye. Çok doğru bir söz. “Evlat” derken, ciğerinden parça koptuğunu, o parça kendinden kapmadıkça anlayamıyor insan.

       Evlatları vefasız olsalar, yanlışlar yapsalar da vazgeçemez anne babaları onlardan. Bunun için denmemiş midir? “Evlat dediğin deniz suyu gibidir ne içilir ne vazgeçilir.” Sözü. Yaşları kaç olursa olsun evlatların her sözü, hareketi, başarısı, başarısızlığı, hatası, sevinci, hastalığı derinden etkiler anne babayı. Evladı için derinden etkilenen bir babanın sözlerini sunmak istiyorum, siz kıymetli dostlara.

       “Hayata tutunurken çok mücadele verdik. Orta okul ve liseye gidebilmek için her gün giderken iki dönerken iki toplam dört saat yol yürürdük. Böyle okuyabildik liseye kadar. Daha ötesini okumaya imkanlarımız yetmedi. O zamanlardan söz verdim kendime. Çocuklarımı okutacağım, onları toplumda iyi yerlere gelen, faydalı insanlar olarak yetiştirebilmek için elimden geleni yapacağım diye. Sözümde durmak için çok gayret gösterdim. Yapabileceğim her şeyi yapmaya çalıştım. Sadece meslek sahibi olsunlar diye değil. Meslekleriyle saygı görsünler diye de değil. Kişilikleri, insanlıkları, merhametleri, doğruluklarıyla sevilen, saygı duyulan, başkalarına faydası dokunan insanlar olsun istedim evlatlarım. Hakları var, üzmediler bizi. Biz anne baba olarak gayret gösterdiysek onlar da gayret gösterdiler. Güvenlerimizi boşa çıkartmadılar. Büyük oğlum, doktor oldu. Küçük oğlum iyi bir memuriyette. Kızım daha üniversitede, mezun olunca matematik öğretmeni çıkacak inşallah. Karakterleri, merhametleri, insanlıkları da çok güzel. Lakin bir zaman başımıza öyle bir olay geldi ki başımı yerden kaldıramadım. Sanki herkes bunu biliyor sanıyordum. Toplasan bir elin parmaklarını geçmezdi oysa bilenlerin sayısı. ‘Ah be evladım! Ah be evladım!’ diyerek gecelerce uyumamıştım. ‘Bu kadar düzgün bir insan nasıl düşer bu hâle?’ diye sorup duruyordum.

       Büyük oğlum, doktor olan, öyle bir halt etmişti ki ne insanlığına ne kişiliğine ne de doktorluğuna yakışmıyordu. Gelinim geldi bir gün yanımıza telaşla, tek başına. Tek gelmezdi hiç, oğlum olmasa bile mutlaka torunu getirirdi sevelim diye. Endişelendik tabi. Meğer ne kadar haklıymışız endişelenmekte.

‘Size bir şey söyleyeceğim ama üzülmeyin, yardımınıza ihtiyacım var. Bir çözüm bulabilmek için geldim. Bir senedir uğraşıyorum bu dertle.’ Endişelerimiz iyice arttı.

‘Sözü uzatma da kızım söyle bir an önce.’ Dedim.

‘Böyle bir şeyi anne babaya söylemek çok zor, onun için bocalıyorum… Oğlunuz uyuşturucu kullanıyor.’ Bu cümle beynimizden kaynar suları döktü. İnanamadık. Şaşkın ve üzgün gözlerle baktık gelinimizin yüzüne. O da konuşmakta zorlanıyordu. Belli ki diyeceklerini bir çırpıda söyleyip bu zor durumu uzatmak istemiyordu.

‘İki yıldır kullanıyormuş. Ben bir yıl önce fark ettim. O andan beri bıraktırmak için dökmediğim dil kalmadı. Söz veriyor ama sonra tekrar kullandığını anlıyorum. Tedaviye bir türlü ikna edemedim. Onun için size geldim. Sizin yardımınıza ihtiyacımız var.’ ‘Ah be evladım! Ah be evladım!’ diye diye dövdük dizlerimizi. Sonra annesi, ‘Derdi ne imiş de başlamış o melun şeye.’ Dedi. Gelin sabırla cevap verdi. ‘Ben de sordum. Asıl tuhaf olan bu ya, -hiçbir derdim yok. Meraktan denedim bir defa sonra bir defa daha derken alıştığımı fark ettiğimde çok geç olmuştu. Kızar, üzülürsünüz diye söyleyemedim size. Böyle bir şey nasıl söylenir ki- dedi. Tedavi olman gerek dediğimde ise duyulmasından korktu. Ben de sizden yardım istemeye karar verdim.’

‘İyi yapmışsın. Biz onu ikna ederiz.’ Dedik. ‘Ah be evladım! Ne güzel insansın sen. Hiç merak edilir mi böyle kötü şey? Ah be evladım! Ne güzel yetişmiştin sen. Herkes çocuklarına örnek diye gösterirdi seni. Neyi ihmal ettik biz neyi unuttuk da sen bu kötüyü merak ettin. Hem de çocuklu koca adamken.’ Diye çok düşündüm o zamanlar. Neyse ki sonunda tedaviye ikna oldu da kurtulduk bu dertten.

       Eğer insan üzerine düşen her görevi yapmışsa ve bu görevleri gönüller kırmadan, köprüler yıkmadan yapabilmeyi başarmışsa gerisi imtihandır. İmtihan edilelim ki notumuz belli olsun değil mi? İyi not almak için çok uğraşmak gerek. Evlatlarımız bizim imtihan sebebimiz olabiliyor çoğu zaman. ‘Ah be evladım!’ diye dizlerimizi dövmeden, imtihanı kaybetmeden önce uyanmalı, onlar için gerekeni hatta daha fazlasını yapmaya çalışmalıyız. En önemlisi dua etmeliyiz.

       O an evladımızın derdi yıkmıştı bizi. Biz bu kadar dikkat ederken, koca oğlumuzun başına bunlar geldi. Sokaklarda onca genç görüyorum. Her gördüğüm genç için dua ediyorum. Kötü şeyleri merak etmesinler, yoldan çıkmasınlar Allah’ım. Kötü arkadaşları bulunan, sorunların içinde çırpınan, aile düzeni, sahip çıkanı olmayan o kadar genç var. Hepsine sen sahip çık Allah’ım…”

      Evladı ile sınandığı imtihandan derinden etkilenen baba ne güzel anlattı, evladına sahip çıkışını… İmtihanlarımız kolay, anne babalarımızın, evlatlarımızın yürekleri hep ferah olsun. İyi düşünüp, iyilerle ve iyiliklerle karşılaşmak dileğiyle.

Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır