Anasayfa > Köşe Yazıları  >  ANNE, BABAMA SÖYLE…

ANNE, BABAMA SÖYLE…



Bugünlerde toplumun büyük çoğunluğunda güzel bir telaş var. Okullar açılıyor. Yeni eğitim – öğretim yılının heyecanı öğrencileri ve aileleri sararken, okul ihtiyaçlarını karşılamak isteyenlerin doldurduğu alışveriş merkezleri hareketli günler yaşıyor. Okul öncesi yoğun günlerin heyecanını, endişesini, umudunu şüphesiz ki en çok öğrenciler yaşıyor. Onlar okula başlamadan isteklerimizi sıralıyoruz yürüdükleri yola. “Bak çocuğum çok çalışacaksın. Geçen yıl teşekkür aldın bu yıl takdir alacaksın. Senin başarın bizim gururumuz olacak.” Bu ve buna benzer cümleleri neredeyse her yıl kullanıyoruz gözümüzün nuru evlatlarımıza. Elbette ki onlar başarılı olsunlar, emeklerimiz meyve versin istiyoruz. Bunu istemek bizim en doğal hakkımız. Ancak bazen üslubumuz evladımızı zedeleyici, onurunu kırıcı olabiliyor. Hatta kaş yapalım derken göz çıkarttığımız da oluyor. Dün yolda yürürken bir anne kızın hararetli konuşmalarına şahit oldum. Evlatlarımız, bizim her konuşmamızdan nasıl etkileniyorlar çok daha iyi anladım. Sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Anne ve kızı caddede kol kola girmiş vaziyette yürüyorlar. Belli ki okul alışverişi yapacaklar. Kızın liseye gittiği kanaati doğdu konuşmalarından. Anne bizim kullandığımız cümleleri sıralıyor evladına. “Bak kızım bu yıl çok daha iyi çalışmak zorundasın. Bu sene değil ama seneye üniversite sınavına gireceksin. Şimdiden kurslara gönderiyoruz seni. Emeklerimizin karşılığını sen de çalışarak vereceksin. Senin başarın bizim için çok önemli. Her zamankinden çok daha fazla çalışmalısın…” Devamında da benzeri cümleler kurdu. Kızı sesini çıkartmadan annesini dinledi. Annesinin sözü bitince, “Evet ama” diye başladı konuşmasına. “Evet doğru söylüyorsun anne çok çalışmam gerekiyor. Ama bazen odaklanamıyorum. Bunun için ben de sizden özelliklede babamdan bir şey istiyorum.” Annesi şaşkınlık içinde, “Neden odaklanamıyorsun? Bütün şartlarını uygun hale getiriyoruz. Senin için her şeyi yapıyoruz. Evde sesimizi bile çıkartmıyoruz. Evde olduğun saatlerde misafir bile kabul etmiyorum. Sırf dikkatin dağılmasın diye. Odaklanmanı engelleyecek ne var çok merak ediyorum.”
“Anne bir dinler misin lütfen?”
“Peki dinliyorum. Devam et.”
“Doğru bütün bunları sağlıyorsunuz. Bunun için teşekkür ederim. Ama babamı uyarır mısın lütfen?
“Ne için uyarayım?”
“Anne babama söyle, benim yanımda ‘Doğalgaz şu kadar gelmiş, kursa şu kadar vereceğiz, elektrik ve su faturası çok gelmiş, mutfak giderimiz şöyle, bizim çok giderimiz oluyor. Böyle giderse halimiz kötü. El alem bizim kadar çok para harcamıyor.’ Gibi cümleler kurmasın. Bunlar benim beynimde yer ediyor. Kendimi size yük gibi hissediyorum. Bunları düşünmekten derslerime odaklanamıyorum. Dikkat ettiysen okulda kantinde bile para harcamıyorum. Yiyeceğimi evden getiriyorum. Çünkü babamın konuşmalarından çok etkileniyorum. Bazen “Kursa gitmesem mi acaba?” bile diyorum. Sizi bu kadar sıkıntıya sokmama gerek yok diye düşünüyorum.”
Kızının konuşmalarını dikkatle dinleyen annesi ona hak verdiğini belli eder bir ses tonuyla devam etti konuşmasına. “Sen merak etme canım kızım ben söylerim babana. Söylerim de sen onun dediklerine çok da kafanı takma. Biz onun dediği kadar sıkıntıda değiliz. Sıkıntıda olsak yaşantımızdan mutlaka belli olurdu. O biraz da bana laf dokundurtuyor. Onun için kuruyor bu cümleleri. Senin kafan rahat olsun. Biz nicelerinden çok çok daha iyi durumdayız. Çok şükür çalışıyoruz. Sürekli gelirimiz var. Baban benim harcamalarımı kısmak için kuruyor o cümlelere. Tabi ben durumumuzu bildiğimden kafama takmıyorum. Ancak sen çok etkilenmişsin. Peki kızım söylerim babana, bir daha demez. Zaten senin etkilendiğini, kafana taktığını bilse hiç öyle konuşur muydu?”
Anne ve kızın konuşmaları bu konuda hazırlanmış uzun söyleşilerden çok daha etkili değil mi kıymetli dostlar. Çünkü bire bir yaşanmış, hayatın tam ortasından bir örnek. Biz de belki buradaki babanın düştüğü hatalara düşüyoruzdur çoğu zaman. Derdimizi başkasına anlatırken arada masum birinin hayatını olumsuz etkileyecek izler bırakabiliyoruz. Bu kişinin canımızdan çok sevdiğimiz evladımız olduğunu bile fark edemeden hem de. Sonra “Neden böyle oldu?” soruları dolduruyor hayatımızı.
Buradan iki ders çıkartıyorum kendimce. Belki sizin çıkarttığınız daha fazla dersler olabilir. Birincisi, iletişim şeklimiz oldukça hatalı. Bir konuyu, rahatsızlık duyduğumuz bir durumu, isteklerimizi karşımızdakine direkt ve net cümlelerle anlatamıyoruz. Bunun yerine söz oyunları, imalar ve şikâyetle karşımızdakinin anlamasını bekliyoruz. Karşımızdaki bizi bir yere kadar anlayabilir, yanlış anlayabilir, hiç anlamayabilir. Ya da anlamamış gibi yapabilir. Ancak biz yine de direkt ve net konuşmayı, derdimizi kesin bir yöntemle dile getirmeyi tercih etmiyoruz. Seçtiğimiz yöntem ise örnekte olduğu gibi bazen en sevdiğimize zarara verebiliyor.
İkinci çıkarttığım ders ise, evlatlarımız bizim her konuşmamızdan sandığımızdan çok daha fazla etkileniyorlar. Bizim onları dinlediğimizden çok daha fazla onlar bizleri dinliyorlar. Anlattığımız örnekte kızı söyleyene kadar annesi evladının bu durumdan rahatsız olduğunu fark edememişti. Biz de birçok şeyi fark edemiyor olabiliriz. Anlıyorum ki evlatlarımızı anlama konusunda oldukça dikkatli olmalıyız. Sözlerimizi tartmadan, kime ağır gelir hesaplamadan ulu orta salmamalıyız. Çünkü bundan en çok etkilenen en sevdiklerimiz olabiliyor. Ve evlatlarımıza açık ve net konuşmayı, derdimizi böyle anlatabilmeyi öğretmeliyiz. Önce biz açık ve net konuşarak öğretmeliyiz.
Bu hafta edindiğimiz kazanımlarımızı paylaştık sizlerle. Umduklarımızın en hayırlı nasip olsun hepimize. Başarılı ve huzurlu bir eğitim – öğretim yılı olsun. Bütün öğrencilerimize ve ailelerine şimdiden kolaylıklar diliyorum.
Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır