Anasayfa > Köşe Yazıları  >  BEZ MENDİL

BEZ MENDİL



Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
Konuşurlar,
İsterler,
Susarlar
Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi,
Ev, meslek, iş, para, geçim diyerek
Düşünün şimdi bir de
Şehirlerde kasaba ve köylerde
Başını eğmiş kalbiyle söyleşen bir kişi olduğunuzu.[1]

Sağanak yağmurların özlemini gideren bir yaz sabahıydı. Ağaçlar yağmurun aceleci hızıyla arınıyorlardı tozlarından. Yazın bunaltıcı sıcağından şikâyet eden insanlar, yağmura ayıp olur mu düşünmeden, şemsiyelerine sarılmışlardı. Şemsiyeler geziyordu sokaklarda. Her durumu şikâyet aracı olarak kullanan insanların ellerinde… Bir yaz sabahı şemsiyeler geziyordu sokaklarda, yağmurun tadını çıkartmayı akıl edemeyen aceleci insanların ellerinde… Yağmur aceleci, insanlar aceleci… Yağmur, kırgındı sanki insana. İlahi emirle verilen görevini yapıp bitirmenin telaşındaydı. Hızla yere gönderdiği damlalarına yüklemişti kırgınlığını. İnsanın ise yağmurla buluşacak yüzü yoktu. Her şeye mi ihanet etmişti insan?

Yağmurda ıslanmanın olgunluğuna erişmiş, yağmurla buluşacak yüzü olan yaşlı bir beden geçmişti, hastanenin giriş kapısından. Kapıdan beş altı adım ilerleyince durdu. Ceketinin cebinden bez bir mendil çıkarttı. Yüzüne değen yağmur damlalarını bez mendiliyle sildi. Ne zamandır cebinde bez mendil taşıyan birini görmemiştim. Çocukluğumda dedem ve babam taşırdı bu mendillerden. Sırtında bin bir yükü olan annem, özenle yıkayıp ütülerdi o mendilleri. Bir mendilin bile özeni temsil ettiği zamanları ucundan yakalayabilmenin mutluluğunu yaşadım o an… Keza kendisine kâinatın sırları yüklenen insanın, özensizlikte boğulduğu bir zamandan hatırlamıştım, bez mendillerin taşıdığı özeni.

Yaşlı amca, bekleme alanı olan bölüme yürüdü. Boş bir koltuğun yanında durdu. Omuzları ve sırtı ıslanmış olan ceketini zarif bir şekilde çıkarttı. Koltuğun sırt kısmındaki köşelere, ceketin omuzları gelecek şekilde ceketini astı. Koltuğa yavaşça oturdu. Hâlsizliği yüzüne yansımıştı. Kollarında, dizlerinde, boynunda geziyordu hâlsizliği.

Hastane kayıtları daha açılmamıştı. Doktorlar henüz polikliniklerde yerlerini almamıştı. Sadece temizlik görevlileri vazifelerinin başındaydı. Otuzlu yaşlarında pembe önlüklü bir çalışan, bizim bulunduğumuz alandaki camların topuklarını sildi. Aynı bezi hastaları bilgilendiren ekranların üzerinde gezdirdi. Sehpaların üzerini silerken de suya küs olan bez görevinin başındaydı. Bekleme alanının alt katlara bakan balkonun trabzanlarında da aynı bez iş başındaydı. Bir bezin ne kadar da çok görevi vardı.

Temizlik görevlisi kadın bezi hastanenin muhtemel alanlarında gezdirirken koltukta oturan amca öksürmeye başladı. Öksürüğü dinmek bilmiyordu. Amcaya su vermek istedim. O anda yanındaki suyu aldı. Birkaç yudum içti. Öksürüğü yine dinmedi. Cebinden kâğıt bir mendil çıkarttı. Az önce yüzündeki yağmur damlalarını sildiği mendile kıyamadığı belliydi. Öksürüğün etkisiyle gelen balgamı çevresine hissettirmeden kâğıt mendile aktarmak derdindeydi. Başkalarını rahatsız ettiği düşüncesiyle ezildiği, ortamdaki insanların yüzlerinde gözlerini çekinerek gezdirmesinden belliydi.

Onun ne kadar hassas biri olduğunu fark etmeyen, fark etmek gibi bir derdi olmayan, temizlik görevlisi kadın konuştu. Kabalığını sergileyerek konuştu. “Sabah sabah midemizi kaldırdın be amca. Öksür öksür bitiremedin.” dedi. 

O an, yazımızın başında yer verdiğimiz, Cahit Zarifoğlu’nun şiirinde geçen o ilk cümleyi haykırmak istedim kadının yüzüne. “Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.” diyerek çıkışmak istedim kadına. “Elinizdeki bezin hâline bakınız.” demek istedim. Anlamayacağını düşünerek vazgeçtim. Amcaya dönüp, “Geçmiş olsun amca. Biz rahatsız olmadık.” dedim. Bekleme alanında oturan diğer insanlar da “Geçmiş olsun.” dediler. Amca tebessüm ederek başı ile teşekkür etti.

Şiirde dediği gibi bazılarının içi karmakarışıktır. Karışıklıklarına bakmadan konuşurlar. Dillerine gelen karşısındakini incitip incitmediğine aldırmadan konuşurlar. Çünkü onlar karmaşıklıklarının içinde kalplerinin yerini unutmuşturlar. İnsan kalbinin hassaslığını, bir kalbin zarafete muhtaç olduğunu önemsemezler. Oysa, kalbinin yerini hatırlasa insan, kalbini tanısa zarafet kendiliğinden gelecektir hayatlarımıza…

Bence o amca kalbinin yerini bilen onu tanıyan bir insandı. Çünkü: yüzüne düşen yağmur damlalarını sildiği bez mendilini, öksürüğünün önüne tutmaya kıyamamıştı. Çünkü o amcanın bez mendiliyle sergilediği bir zarafeti vardı. Zarif insanlar kalplerinin attığı yeri hissederler.

Saygılar, sevgiler.


[1] Cahit Zarifoğlu, Yaşamak, Ketebe Yayınları, 2022, Sayfa 59.


Sıradaki Habere Kaydır