ÇİÇEKLERİMİZ SOLMASIN!..

16. Yüzyıl Bursa’sında Üftade Hazretleri büyük bir titizlikle öğrenci yetiştirmektedir. Çevresinde sevgiden, ilimden, edepten güzellikler oluşturmuştur. Böyle bir ilim mektebi vardı Üftade Hazretlerinin. Bir gün derslerini yapmak üzere kırlara çıkarlar öğrencileriyle. Bir süre sonra derse ara verirler. Öğrenciler çevreye dağılırlar. Rengarenk kır çiçekleri doldurmuştur her tarafı. Her öğrenci bir demet rengarenk çiçeklerle gelir Üftade Hazretlerine. Dizinin dibinde yetiştikleri hocalarına en güzel çiçekleri hediye ederken, sevgilerinin nişanelerini sunmaktır gayeleri. Üftade Hazretlerinin etrafı çiçek bahçesine döner. Yalnız öğrencilerinden küçük Mahmut bir dal kuru, kırık bir zambak ile gelir hocasının yanına. Boynu bükük, mahzun bir şeklide uzatır kuru ve kırık zambağı hazretlerine. Üftade Hazretleri,
“Oğlum Mahmut bana layık gördüğün bu kuru ve kırık zambak mıdır? Neden bunu getirdin?” Der. Üftade Hazretleri bu çiçeğin ardında bir hikmet olduğunu bilir. Dikkat ile dinler talebesini.
“Size dünyaları versem yine de layık görmem hocam. Ancak kırda hangi çiçeğe elimi attıysam Allah’ı zikreder buldum. Onları koparıp da Allah’ı zikretmelerinden alıkoymak istemedim. Bu çiçek ise kırılıp kuruduğu için Allah’ı zikredemez hale gelmiş. Onun için ancak bunu getirebildim.” Demiş. Bu cümleleri duyan Üftade Hazretlerinin gözlerinden yaşlar boşalmış. Bu yaşta kalp gözü açılan öğrencisine dualar etmiş. Burada anlatılan Mahmut adındaki öğrenci hepimizin bildiği üzere Aziz Mahmut Hüdai Hazretleridir.
Çoğumuz biliriz bu kıssayı. Bugün bu kıssayı anlatmamım bir sebebi var kıymetli dostlar. Bildiğiniz üzere genellikle toplumda karşılaştığımız güzelliklerden bahsetmeye, gördüğüm örnekleri sizlere yansıtmaya çalışıyorum. Hayatta halâ güzellikler var. Bizim toplumumuz güzel, insanlarımız güzel, çocuklarımız güzel, gençlerimiz güzel demenin gayretindeyiz ve anlattıkça güzelliklerin çoğalacağı inancındayız. Çocuklarımıza ve gençlerimize daha çok anlatalım ki geleceğin rengarenk çiçeklerinin yeşermek için ümitleri olsun düşüncesindeyiz.
Çocuklarımız ve gençlerimiz bizim çiçeklerimiz. Çiçeklerimizin solmasına izin vermememiz gerekiyor kıymetli dostlar. Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri dolaştığı kırlarda yeşil çiçekler Allah’ı zikrediyor diye dalından kopmuş, zikir edecek dermanı kalmamış bir çiçeği getirebilmiş hocasına… Bizim kırlarımız yaşadığımız çağ, çiçeklerimiz çocuklarımız, gençlerimiz. Ve gençlerimizin bir kısmı dalından kırılıp, örf ve adetlerimizden uzaklaştıkça uzaklaşmış. Can suyumuz olan zikirden bi haber… Bazıları kurumaya yüz tutmuş. Bu çiçeklerin toprağı biziz kıymetli dostlar. Bu çiçeklere gerekli olan besini verecek olan toprak ailedir. O aile biziz dostlar. Her aile bir avuç toprak ise toplum o topraklardan oluşan vatandır. Bu vatan toprağında çiçekler solmasın… Bizler onların yeşerecekleri toprakları örf ve adetlerimizle, dini vecibelerimizle verimli hale getirmek zorundayız. Önce bizler; bizi biz yapan değerlere sımsıkı sarılarak o toprakları verimli hale getirmeliyiz… Yoksa! Toprak verimsiz olursa çiçekler köklerinin üzerindeyken bile kururlar… Yoksa! O yeşilin kucağında rengarenk çiçekler sadece rüyalarımızda kalırlar… Yoksa! Geleceğimizi ise gri kırlar kaplar.Bütün bunları dün yaşadığımız bir olay sonucunda söylüyorum kıymetli dostlar. Dün evladım arkadaşları ile buluştu. İşlek bir cadde üzerinde, halktan hemen hemen herkesin gelebildiği daha çok öğrencilerin mesken edindiği bir kafeteryada buluştular arkadaşları ile. Uzun zamandır görüşemediği arkadaşları ile muhabbet edip bir şeyler yemişler. Ayrılırken de fotoğraf çektirmişler. Öğleden sonra eve geldiğinde, “Anne sana bir şey göstereceğim.” Dedi. Telefonundaki resimleri gösterdi. Birkaç kez aynı fotoğrafı geri aldı. “Dikkatini çeken bir şey var mı?” diye sordu. Sonra resmi büyüttü. Oturdukları masanın hemen arkasında ayna varmış. Onlar resim çektirirken aynadan bir görüntü yansımış. Evladım bana onu gösteriyormuş. Bir çiftin yalnızca özel alanlarında yapabilecekleri bir görüntü…
Televizyonda bir dizi de ya da başka bir programda aynı görüntü eş kaza çıktığı zaman kanal değiştiriyoruz. Ya da öyle görüntülerin olabileceğini tahmin ettiğimiz programları seyretmemeye ve evlatlarımıza seyrettirmemeye çalışıyoruz. İnternet ortamlarından korumanın yollarını düşünürken, evlatlarımızı bu bilinçle yetiştirmek için çaba üzerine çaba sarf ederken, topluma açık alanlarda bu görüntünün olması hem de oldukça kalabalık bir mekânda, yaş sınırlamasının olmadığı, toplumda her yaştan insanın gelebileceği bir kafeteryada olması tüyler ürpertici bir durum. Böyle bir durum bizim çiçeklerimizin dibine kezzap döker. Kökünden yakar.Bunun önüne nasıl geçilirdi? Evlatlarımızı sokaktaki zehir zembelek görüntülerden nasıl koruyacaktık? Bu konu üzerine çok düşündüm. Bu insanlar da bir toprakta yetiştiler. Bu insanların da aileleri vardı. Onların toprağı nasıldı bilemeyiz tabi… Direkt onları suçlamak kolaya kaçmak olurdu… Böyle bir durumla çok değil bundan on ya da on beş yıl önce halktan insanların geldiği ortamlarda karşılaşmak yok denecek kadar azdı. O zamanlarda olup da şimdi olmayan ne idi? O zamanlar toplum çiçeklerine sahip çıkıyordu kıymetli dostlar. Tabi bu sahip çıkma bazıları açısından ‘toplum baskısı’ olarak adlandırılıyordu. Ancak o baskı değil toplumu koruyan bir zırhtı… Şimdilerde gencin biri bir hata yaptığında, yumuşak bir ses tonu ile bile “Ayıptır evladım. Senin gibi güzel bir gence yakışıyor mu?” deme cesareti gösteremiyoruz toplum olarak. Tabi bunun da bir sürü ‘Neden’ leri ve ‘Nasıl’ ları var… Bu konular üzerine konuşmaktan çok elle tutulur bir şeyler yapmak lazım.Çiçeklerimizin solmaması için bizim yapabileceğimiz ön önemli şey ise toprağımızı besleyen değerlerimizi anlatmanın yanında onlara yaşayarak sahip çıkmak… Biz örfümüzü, adetimizi, saygımızı, sevgimizi, dinimizi yaşarsak çiçeklerimiz, gençlerimiz hayat bulabilecekleri bir toprağa sahip olurlar. Toprağımıza köklerimize zehir dökecek, kezzap dökecek elleri çiçeklerimizden uzak tutmanın da yoludur bir nevi değerlerimizi yaşamak…
Çiçeklerimiz solmasın… Toprağımız hep verimli olsun… Değerlerimiz başımızın tacı olsun… Temennileriyle…
Saygılar, sevgilre.