Anasayfa > Köşe Yazıları  >  ÇOCUK GÖZÜYLE KANDİL GECELERİ

ÇOCUK GÖZÜYLE KANDİL GECELERİ



Günler, aylar, yıllar kayıp gidiyor avuçlarımızdan. Büyüme hevesiyle çocukluğu aşmaya çalışırken, gençliğin coşkulu rüzgârlarında eserken bir de bakmışız ki dilimize “Eskiden”, “Gençken” kelimeleriyle başlayan cümleler dolanmış. Hayat akıp giderken bizler yerimizde duramıyoruz. Gülüşlerimiz bile nasibini alıyor geçen yıllardan. Yılların çizgiler kattığı gülüşümüze, anılarımızı ekleyerek, yılları atlayamadan ilerlemeye devam ediyoruz. İlerlerken, geçmişteki güzellikleri bugüne taşıyamasak da anmadan duramıyoruz. Geçmişteki güzelliklerden biri olan kandil gün ve gecelerinden bahsedeceğim bugün sizlere. “Kandiller geçmişte kalmadı ki bugün de kutluyoruz.” Dediğinizi duyar gibiyim. Evet öyle kutluyoruz. Ancak bugün, çocuk gözüyle kandil gün ve gecelerinden bahsedeceğim. Biz çocukken nasıl ruhumuza işlenmiş o sevgi, o saygı onu anlatmaya çalışacağım. Bir nevi yaşadığımız güzellikleri bugüne yansıtmaya çalışacağım…
Hepimizin bildiği üzere mübarek üç aylara girmiş bulunuyoruz. Bu akşam beş kandil gecemizden biri olan Ragaip kandili. Allah’ın kullarına lütuflar sunduğu, günahlarını affettiği, iyiliklerine kat be kat sevaplar verildiği kutlu gece.
Çocukluğumuzda kandil günleri sokakta oynarken, mahalleyi mis gibi helva kokuları sarardı. Hemen hemen her evden gelirdi helva kokuları. Akşama yakın çocukların ellerinde helva tabakları ev ev dolaşırlardı. Komşular birbirlerine helva dağıtırlardı. Bizim evde de durum farklı değildi. Öyle küçük tencerelerde falan değil büyük tavalarda yaparlardı helvaları. Şimdiki gibi düşünmeyin. Şimdi olduğu gibi evlerde anne-baba ve çocuklar yoktu sadece. Büyük anne, büyük baba, hala, amca, anne, baba, çocuklar vardı. Bir de evler şimdiki gibi yalnız değildi. Her eve her an misafir gelebilirdi ve bu çok doğal bir durumdu. Evler habersiz gelen misafir ile şenlenirdi. Neyse eve vardığımızda aile büyüklerimizden biri tabakları biz çocukların ellerine vererek, “Şunu falanca, şunu filanca komşuya verin tabakları karıştırmayın birbirlerine.” derlerdi. Böyle derlerdi çünkü tabaklara konulan helvalar gideceği evin nüfusuna göre ayarlanmıştı. Kalabalık bir haneye az miktarda helva göndermek ayıp olurdu. En ince ayrıntısına kadar düşünülmüş, yürekten gelen, neticesinin sevap olduğu bilinen, ikram kültürünün yaşadığı yıllardı… Elimizde ikramlık helvalar ile gittiğimiz evden, koşa koşa dönmeyi umardık. Lakin durum öyle olmazdı. Helva getirdiğimiz evde de helva yapılmışsa “Bekleyin çocuklar, biz de helva yaptık. Bizim helvalardan da sizlere verelim.” diyerek, dolu gelen tabakları yine dolu gönderirlerdi. Akşama kadar sokakta oynayıp, akşam helvaları yüksünmeden, “Of” bile demeden, neşe içinde dağıtırdık. Bizi motive eden “Siz taşıyorsunuz ya en çok sevap size verilir.” Sözleriydi. Çocuk aklımızla, işe yarıyor olmanın sevincinin yanında sevap kazanacak kadar büyümüş olmanın mutluluğu da ekleniyordu yüreklerimize.
Ailemizdeki büyükler, büyük heyecanla akşam sofrasını hazırlarlardı. Bu heyecan Ramazan heyecanı gibi gelirdi bize. Çünkü kimse tutmasa bile babaanne ve dedemiz o günlerde mutlaka oruç tutardı. Sofralar da oruç bereketiyle hazırlanırdı. Akşam ezanına az bir zaman kala herkes sofraya otururdu. Biz çocuklardan birini balkona ezanı dinlemeye gönderirlerdi. Ezanı duyan çocuk, dünyanın en güzel haberini sofradakilere getiriyormuş gibi heyecanla ve yüksek sesle “Ezan okunuyor, ezan okunuyor” diyerek balkondan içeriye girerdi. Bu heyecanı yaşayabilmek için içimden “Keşke beni gönderseler.” derdim. Eminim kardeşlerim ve kuzenlerim de aynı şekilde düşünüyordu. Çünkü kime dense yetişkin edasıyla, çok önemli bir iş yapmaya gider gibi gidiyordu balkona ezanı dinlemeye. Ezan okununca öyle hemen yemeğe başlanmazdı. Önce büyükler dua eder, küçükler âmin derdi. Yemekler yenince akşam namazları kılınırdı. Bizler ayak uyduramasak da bir seccadenin başında, büyüklerin yanında olabilmekten onur duyardık. Yemekten hemen sonra helvalar yenmezdi. Helvaların yenme zamanı daha gelmemişti. Biz en çok o zamanın gelmesini beklerdik… Kandil gecelerinde camilerde programlar olurdu. Evin büyükleri camiye giderlerdi. Babaannem yürüyemediği için evde televizyondan dinlerdi kandil programını. Evin bizden yaşça büyük olan çocukları anne-babalarıyla camiye giderken, bizim yaşlarımızda olanlar evde babaannem ile kalırdı. Babaannem televizyonda okunan Kur’an-ı Kerim’i ve mevlidi göz yaşları içinde dinlerdi. Onun pamuk ellerinden tutardım bazen ağladığında. Sonra ben de çocuk aklımla kendimi ağlamaya zorlardım. Nedense Kur’an-ı Kerimi böyle duygulu dinlemeden olmazmış gibi gelirdi bana o zamanlar. Bazı anlarda nedenini bilmeden gerçekten duygulanırdım. Keşke şimdi de çocuk aklımla ve çocuk kalbimle dinleyebilsem kutlu ayetleri… Televizyonda dua edilirken benim ve kardeşlerimin minik avuçları açık olurdu. Diz üstü dua bitene kadar otururduk. Muhteşem bir saygı vardı avuçlarımızda, dizlerimizde. Sanki en saygılı durana ödül takılacak gibi bir gayret vardı hepimizde. Aslına bakarsanız o muhteşem saygının kendisi ödüldü zaten. Çocukluğumda mübarek gecelerimize böylesine saygı duyulan bir ortamda yetiştiğimiz ve o saygıyı sonuna kadar hissettiğimiz için öyle şanslıydık ki…
Televizyonda okunan Kuran-ı Kerim bittiğinde, dualar edildiğinde, camidekiler eve geldiğinde; babaannem ve dedem yan yana otururlardı. Evde bulunan herkes, annem, babam, halalarım, amcalarım, çocuklar gelip sıra ile babaannem ve dedemin ellerini öperlerdi. Onlarda dualar ederlerdi. “Allah tekrarını nasip etsin.” Diye. O zamanlar bu duanın ne anlama geldiğini anlayamazdım. Şimdi çok iyi anlıyorum. Kandil gecelerinde öptüğümüz eller bir bir yerini dolmaz bir boşluğa bıraktı… Şimdi “Allah tekrarını nasip etsin.” Duasının hikmetini çok iyi anlıyorum…
Babaannem ve dedemin kandilini kutlayan ev halkı daha sonra birbirlerinin kandilini kutlardı. Uzaktan bakan biri evde bayram var zannederdi. Sonunda o büyük an gelirdi. Çaylar demlenir, helvalar yenirdi. Çocukken en çok helvaları yediğimiz anları severdim. Dünyanın en lezzetli helvasıydı kandil gecelerinin helvası… Yıllar sonra anlıyorum ki o helvanın lezzeti öncesinde yaşananlardan geliyormuş…
Yıllar öncesinde yaşanılan kandil gecelerini, çocuk gözüyle, nacizane yansıtmaya çalıştık kıymetli dostlar. Hayırlı kandiller dilerim.
Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır