DEĞERSİZ DEĞER, TERBİYESİZ TERBİYE

Sokakta yürürken çoğu zaman duygularından arınmış bir nesil var diye endişeye kapılıyorum istemsizce. Göz göze geldiğinde tebessüm edemeyen, selâm vermeden geçen, yaşlıya hürmet edip otobüste yer vermeyen, hatta bunu olması gereken diye düşünmeyen, büyüğe saygı/ küçüğe sevgi/yaratılan herşeye merhamet gibi erdemli tutumları önemli bulmayan bu nesil elbette ki gökten zembille inmedi!

Çocuklar söylenilenden çok, uygulanılanı modeller. Çocuğunun yanında hunharca anne/kayınvalide dedikodusu yapıp çocuğundan üst düzey bir saygı beklemek ne kadar mantığa uygun dersiniz? Ya da çocuğuna sanal sınır koymak isteyen ailenin devamlı sınırsız kullanımı varken, düzenlemesi ne kadar verimli olur?
İbn Haldun’a sorarlar ;
“Evlâtlarımızı eğitmek için ne yapalım?” diye.
“Kendinizi düzeltin kâfi” der.
Bizim zamanımızda yoktu, biz yapamadık vs. diyerek çocuğuna sınırsız bir vericilikle iyilik ettiğini düşünen ebeveyn, ortaya çıkan sonuçtan başta kendisi mutsuz oluyor. Psikiyatri Uzm.Dr. Mustafa Merter’in deyimiyle “terbiyesiz eğitim”!! Diploma ile elde edilen meslekler, insanlık ölçütü değildir şüphesiz. En güzel şekilde yaratılmış olan insanın, insan olma değil insan kalma çabasıdır güzel olan…

Z kuşağı vs.deyip etiketlenen gençler bizim çocuklarımız. Biz, komşumuz, akrabamız yani içimizden birileri yetiştirdi/yetiştiremedi(!). Neleri önemsedikçe ya da önemsemedikçe, ben merkezli,ayıp/günah terazisi olmayan bir hâle geldiler?
Boykot konusunun, 75 yıldır süregelen bir zulüm var olmasına rağmen hâlâ içselleştirilmemesi, helâl/haram hassasiyetinin hayatımızda işimize geldiği kadar yer bulması (ihtilat ortamına dikkat etmemek, alkol haram – sigara/gıybet mübah gibi davranmak, namazsız dinin olduğu yanılgısı, aksesuar ve tesettür karmaşasının toplumda kabul görmesi…) sonucu dünyalık ya da ahiretlik değer yargıları edinemeyen bir neslin var olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Hatta Bedir/Uhud misali, aynı evin içinde anne-evlât karşı karşıya! Peki nasıl oldu da bu duruma gelindi. Annenin kusursuz tesettürü varken, kızı çıplaklığa yakın vaziyeti nasıl kabul etti? Baba sohbetlerden eve gelemezken(!), çocuk camiye dahi gitmiyorsa? Allah Rasulü (S.A.V) , nasıl sevdi ki ashabını , o gençler gazaya gönüllü koştu?

Bugün aileler ve eğitmenler olarak, sağlıklı nesil inşaasında yapılaması gerekenlere ne kadar odaklanıyoruz? Hayıflanarak bir fayda sağlayamayız elbette. Öncelikli olarak zarara uğrayan aile binamızı bakıma almak elzem!
Örneğin; evlenmekten kaçıp zinayı özgürlük sanan gençleri, anne/baba olmak yerine kedi/köpek sahiplenmeyi marifet ve insanlık ilân edenleri, din/toplumsal ahlâk sınırlarını ya da evde baba otoritesini reddedip modaya ve akımlara köle olan nesli, cinsel kimliğin seçilebilir olduğunu iddia edenlerin perişan oluşlarını doğru okumak gerek. Müslüman olmak bir yana insan onuruna zarar verecek herşeyin, her ideolojide kabul görmediği bir tutuma ihtiyacımız olduğunu farkedip kabul etmeliyiz. Müslüman günah der, dinle bağlantısı olmayan insanlık onuruna aykırı der , gelenekselci ayıp der… Herkes bir şey der, önemli olan ne denildiği değil, neslide kalıcı hasara sebep olacak bu durum karşısında benzer ve tutarlı bir tavır sergileyip, bu gençler bizim çocuklarımız deyip hepsine sahip çıkmak!

Bayram ziyaretlerini tatile çeviren ebeveyn, büyüğe hürmeti ve ailenin kıymetini anlatamaz. Okullarda kutlanılan milli bayramların coşkusunu, dinin bayramlarda da var etmezsek “aile bireyleri birbirine zimmetlidir” idraki hayatın içinde var olmaz.

Ezan okunurken son ses müzikle geçen arabaya, işaret yolu ile ya da durdurarak “ezan okuyor” diye hatırlatmaktan geri durmamalıyız. Hatta ezan okunurken, istiklal marşı okunurken beklediğimiz gibi durmayı başarsak , araçtaki ezanı zaten anlar.

Allah Rasulü (S.A.V) din nasihattir buyuruyor. Eskiden “mahalle baskısı” diye tutturdukları şey, şimdilerde olmayınca “değersiz” zihniyetler ortaya çıktı. Mahalle baskısı, yazılı olmayan kurallar silsilesi idi. Edep sınırında kalmak icin çaba göstermek, aykırı olmamak, beklenilenin en kalitelisini yapmaktı. Eleştiri sevmeyen gencin yapması gereken tek şey, evlât olarak toplumun geleceğini temsil ettiğini hatırda tutup, eleştiri kapılarını usulca örtmekti. Fakat marjinal olmayı marifet gibi gösterip, farklılaştırdılar Müslüman toplumu. Müslümanım diyenler dahi benzeyemedi birbirine!

Çevremiz, çocuğumuz rahatsız oluyor diye aynı (!) şeyleri söyleyip hatırlatıcı olmakla vazifemizden vazgeçmemeliydik.Elbette nefs uyarı ve sınır istemez.Fakat kulluk olgunlaşmak için dinin sınırına ve Hakkı hatırlatacak dosta ihtiyaç duyar.

Değerleri olan nesli imar etmek için, değerli olduğunu hissettirmek gerekli. Değerli olanın korunduğunu, sıradan olanın sakınılmadığını idrak edebilmesi için, hayatın tüm alanlarında İslâmî bir bilincin varlığını görmeye ihtiyaç hisseder.

Allah tüm ümmetin evlâtlarına kulluk şuuru, insanlık bilinci, ibadet sevdası, hata ve günaha karşı durma gücü ikram etsin inşallah…(Amin)