Anasayfa > Köşe Yazıları  >  DİLOVASI’NIN 45 YILLIK CANLI ŞAHİDİ VE ADNAN KÖŞKER’LE SÖYLEŞİ

DİLOVASI’NIN 45 YILLIK CANLI ŞAHİDİ VE ADNAN KÖŞKER’LE SÖYLEŞİ



GAZETECİ VE BELGESELCİ OLARAK DİLOVASI’NIN  45 YILLIK CANLI ŞAHİDİ  OLARAK , BELEDİYE OLUŞUNUN 38 İLÇE OLUŞUNUN  24. YIL DÖNÜMÜ  ANISINA  DİLOVASI TARİH VE KÜLTÜR  BELGESELİ  ÇEKİMLERİ KAPSAMINDA  DİLOVASI İMES  OSB DE FABRİKASI OLAN GEBZE ESKİ BELEDİYE BAŞKANLARINDAN SN. ADNAN KÖŞKER’İ  FABRİKASINDA ZİYARET EDEREK TARİHE NOT DÜŞÜP ZAMANA NOTERLİK YAPAN BİR SOHBET GETÇEKLEŞTİRDİK. MİSAFİRPERVERLİĞİNDEN DOLAYI ŞAHSIM VE YAYIN KURULUŞLARIMIZ ADINA ADNAN BEY’E  TEŞEKKÜR EDİYORUM.

www.ismailkahranan.net

www.iktav.com

www.gebzegazetesi.com

www.devrialem.tv

MARKALAR KENTİ KOCAELİ DİLOVASI

https://m.facebook.com/belgeselciismail/videos/680665266850536/?d=n&mibextid=LROouL

1 Aralık  2022 de TGRT belgesel tv  devri alem belgesel programımızda  2014 yılında Kocaeli’nin tüm ilçelerinde çektiğimiz Marka kent Kocaeli  ve ilçeleri Belgeselimizde Dilovası  ilçesi ile ilgili yayınlanan bölüm büyük ilgi gördü. 12 yıldan beri TGRT belgesel  tv de  hergün sabah 07 gündüz 12 ve gece 03 de yayınlanan devri alem belgesellerimizi www.devrialem.tv  web tv kanalınızdan da izleyebilirsiniz.

DİLOVASI’NIN CANLI ŞAHİDİ VAKIF İNSANI METİN ERİŞ

Mahalleden 50 bin nüfuslu ilçeye  Dilovası’nın bugünlere gelmesinde çok önemli yeri olan Dilovası  Sanayiciler vakfı çok önemli  görev yaptı. Dilovası Sanayiciler vakfının  kurucu başkanı vakıf ve kültür insanı. Dr METİN ERİŞ  beyin BİR BELDENİN DOĞUŞU DİLOVASI SANAYİCİLER VAKFI kitabı önemli. Sanayi tarihimizin canlı şahidi Metin Eriş’in Dilovası Hatırası  Üzerine  Gebze gazetesi www.gebzegazetesi.com ve Gazete Gebze ile www.gebzegazete.com da belgeselcinin not defteri köşesinde 3 Haziran 2022 tarihinde yayınlanan makalemiz.

https://www.gazetegebze.com.tr/…/sanayi-tarihimizin…

DİLOVASI SANAYİ TARİHİ

Hatıralar  anılar ve belgesel  söyleşiler  çok önemli. Dilovası’nın canlı şahitlerinden uzun yıllar Dilovası’nda kurulu BASF Sümerbank’ın üst düzey yöneticiliğini yapan ve halen kültür konseyi derneğinin başkanı olarak kitaplar yazan değerli kültür insanı Dr. Metin Eriş’in Dilovası ile ilgili  53 yıllık  hatırlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Birlikte okuyalım.

“….Gelelim Dilovası’na, 1969 yılında ovada, – ki biri deniz kenarında antrepo olarak sadece üç sanayi ünitesi varken, bölge hızla,  demir – çelik de dâhil olmak üzere, Türkiye’nin büyük fabrikalarının yerleşme yöresine dönüşmeye başlıyordu. Meselâ bir kimya fabrikasının hemen komşusu bir demir – çelik fabrikası, her ikisinin de kendi içlerindeki tehlikeli durumlarına rağmen kurulmasında, izin mercilerinde beis bulunmuyordu! Doğrusu böylesi kuruluş izinlerinin verilişini insan düşünmek bile istemiyor!.. Bu arada aklıma ise, ister istemez kuruluş yılımız 1969 da, kaynakları açısından dikkate davet eden DSİ Genel Müdürünün bölgedeki yeraltı suyu rezervlerinden bahsedişi geliyor. Bölgenin hızla sanayileşmesi, yeraltı su rezervlerinin artık Dilovası bölgesi için düşünülmesini bile imkânsız hâle getirmişti.. Önce biz, BASF Sümerbank olarak, başımızın çaresine bakacaktık. Ve tam 20 – 25 km uzaklıkta Dilderesi’nin kaynağından ve köy yolu güzergâhında döşenen boru hatlarıyla fabrikaya su temin edecektik. Biz ilktik ama diğer kuruluşlar ve hatta tekrar bizim, BS. için su teminindeki sorunlar birbirini takip edecekti. Bir başka gelişme ise, yörede ova dâhil, dağ ve tepe eteklerinde görülmeye başlayan gecekonduların birbirini takip ederek hızla çoğalmakta oluşu idi. Kocaeli ve Gebze, bölgede kurulu sanayi tesisleri açısından yerleşim işgaline dur deme noktasını çoktan kaybetmişti. Sanayi ve meskenler!.. Dilderesi’nin suladığı o güzelim ovanın ve tepe veya eteklerinin yeşille donanmış güzelliği, giderek sanayi tesisleri ve hırpalanarak yok edilen yeşili ve su rezervleri ile önce gecekondu mahalleleri doluyor, sonra köy hüviyeti taşıyor ve nihayet nahiye, ilçe olmaya doğru yelken açmıştı… Bizim gibi kuruluşların ise bu gelişmelere ve şekillenmeye ancak bazı toplantılarda yapacağı ve yaptığı ikazlarla müdahâle imkânı olabilirdi ama o da ne kadar mümkündü!.. Ama dinleyen mi!..

BASF-Sümerbank, İşçisi ve İşvereni ile İç İçe Bir Aile idi…

1969 yılında Dilovası’nda kuruluşunu tamamlamış bölgenin 3ncü fabrikası olan BASF-Sümerbank’ta işçi-işveren ilişkileri her zaman aile anlayışı içinde sürüp gitmeye devam edecektir. Oysa o yıllarda çalışma hayatında büyük çalkantılar yaşanıyordu. 12 Mart 1971 Darbesinin sebepleri arasında olan ve İzmit’ten başlayarak, bir “Başkaldırı” hüviyeti taşıyan 15/16 Haziran Olayları bunlardan biri idi. Olaylar Haydarpaşa’ya uzandığında Maden Sanayinden başlamış olmakla beraber diğer sektörlere doğru yaygınlaşmış ve güzergâh boyunca yaşananlar korkunç kelimesiyle bile anlatılmaktan uzak bir tahribat hâlini almıştı!.. Ve iftiharla söylemeliyim ki BASF-Sümerbank işçileri, ne o gün ne de daha sonraları 30 yıl boyunca, hiç bir zaman böyle bir ideolojik hareketin içinde olmamışlardır. Bir istisna olarak değerlendirilebilir ama 1987 yılında yaşanan ve Petro-İş tarafından alınan kimya sektöründeki genel grev kararı, BASF-Sümerbank’ın da içinde bulunduğu bütün Kimya sanayinin işçileri için toplu bir uygulamadır ama grev sürerken BS işçileri, bir bölümüyle iş yerinde çalışmaya devam ederek, bir nev’i grevi askıda tutmuşlardır.  Açıkça iddia edebilirim ki, Genel Müdür Yardımcısı hüviyetiyle hizmet verdiğim 30 yıl boyunca BS’deki işçi işveren ilişkileri “Ahî anlayışı” veya modern mânada dile getirilmek istenirse “Japon modelinden” farklı değildi. Hiçbir zaman ihtilâflara sürüklenmemiştir. İşten atmak mecburiyetinde kaldığımız kimseler bulunduğunda bile, haklı olduğumuz teyid ettirilerek ve işçinin varsa hakkı verilerek, rızasıyla çözülmüştür. Bu noktada Türklerin soyo-kültürel hayatında asırlar boyu çok önemli bir rol oynamış Ahîlik hakkında çalışma yaparak kitap yazmış olan Oğuz Çrtinoğlu’nun kaleminden kısa bir alıntıyı satırlarımıza alalım…

Ahîlik Teşkilâtı

Türk’e has değerleri en mükemmel şekilde korumuş, insana değer vermiş, onun sağlık, huzur ve iyi şartlar içerisinde yaşaması için çalışmıştır. Göktürk Kitâbeleri; Türk milletine, o günün şartları içerisinde Çin kültüründen korunmasını emrediyordu. Ahî Evran ve Ahîler de Türk kültürünü oluşturan değerleri koruyup geliştirdiği gibi, vazifeyi gelenek hâline getirmiştir. Bu gelenek, günümüzde de millî ve mânevî hassasiyete sâhip çoğunluk tarafından devam ettirilmektedir.Türklerin, Türkistan’da, Anadolu’da, Kafkaslar’da ve Balkanlar’da inşa ettikleri kültür ve medeniyet, târihin en insânî, en âdil ve en üstün medeniyetlerden biridir. Asırlar öncesindeki o medeniyeti ve idâre tarzını, babalarından dedelerinden dinleyen, şimdilerde başka bir medeniyet ve yönetimler altında yaşayan insanlar hasretlerini dile getiriyorlar. İnsanlarımızın bir kısmı, Türklerin yarattığı kültür ve medeniyetin  farkında olmayabilir. Onlar; medeniyetimizin, dünya insanlığının ortak üretimi olduğunu düşünüyor olabilirler. Ancak Ahîlik prensipleri, Ortaçağ’da Türk Rönesansı olarak anılınır. O prensipler, günümüzde yeni Türk Rönesansı’nın temel taşlarını temsil edecek değerlerimizdir. Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle; “Balık için deniz ne ise, Türk milleti için de içinde yaşadığı, yaşattığı ve geliştirdiği kültür de odur.” Ve tabii Âhilik sosyo-kültürek yapı içerisinde iktisadî hayatın da temel taşıdır. Bu anlayıştan bazı esintileri Dilovasında gelişmeler içerisinde sağlayabildik mi? Sanırım evet. Hem üst yöneticiler hem bütün çalışanlar Devlet yönetimi ile de kucaklaşacak ve birlikte önemli adımlar atılmasına vesile olacaklardı. (kaynak.  Dr Metin Eriş Dilovası Hatıraları kitabı)


Sıradaki Habere Kaydır