EN DEĞERLİ NİMET
Unutamadığımız ilklerimiz vardır. İlk mutluluk, ilk başarı, ilk mücadele, ilk yemek, ilk kahve, ilk aşk, ilk iş, ilk araba, ilk hayal kırıklığı, ilk üzüntü, ilk ayrılık. Hayatımızda o kadar çoktur ki unutamadığımız ilklerimiz. Yaşamımız boyunca bu ‘ilk’lere yenileri eklenmeye devam edecektir. Geçen hafta cuma günü benim de hayatıma, asla unutamayacağım bir ‘ilk’ eklendi. İlk defa bir çocuğun gözlerinden yaşama sevincinin akıp gittiğini gördüm. İlk defa bir çocuğu bu kadar mutsuz, umutsuz, çaresiz gördüm. İnsan hayatta çok şey gördüğünü hatta bazen her şeyi gördüğünü düşünür. Ama hayat öyle anlar çıkartıyor ki karşımıza, gördüklerimizin göremediklerimiz yanında deryada bir damlaya denk gelmediğini çarpıyor yüzümüze. Yine de öyle çok fikrimiz vardır ki hayata dair. “Şöyle olmalı” “Böyle yapılmalı” diye başlayan bir sürü cümle kurmaktan alamayız kendimizi. Geleceğe dair planlarımızdan, yarın ne yapacağımızdan, toplantılarımızdan, ürettiklerimizden bahsederiz. Bir anda öyle bir an ile karşılaşırız ki bahsettiğimiz onca şeyin o anın karşısında hiçbir anlamı olmadığını fark ederiz. Ve elimizde koca bir hiçle kalakalırız…
Eğitim ve Araştırma hastanesinde çocuk polikliniğinin önünde sıramızı bekliyoruz. Koridorun hemen karşısında çocuk onkoloji polikliniği var. Akşam saatlerine yakın olduğu için sadece randevulu hastalar bulunuyor, polikliniklerin önünde. Bekleme koridorunda bulunanların çoğunun başları öne eğik. Beklerken can sıkıntılarını gidermek için telefona bakıyorlar. On üç ya da on dört yaşlarında bir kız çocuğunun içi içine sığmıyor. Koridorda sessiz turlar atıyor, cansız adımlarla. Oturduğum yerden, cansız ama yerinde durmaya niyeti olmayan adımların sahibinin yüzüne baktım. Dikkat çekmemek için kısa aralıklarla baktım. Bir anda üzüntü hasıl oldu içimde. On üç, on dört yaşlarında, kaşları olmayan, belli ki kemoterapinin etkisiyle dökülmüş, başını bandana ile sarmış bir kız çocuğu. Az ileride, polikliniğin kapısının önünde dikilmiş, bakışlarını ondan ayırmayan annesi. Sıranın onlara gelmesini bekliyorlar. Bir müddet sonra sıra onlara geldi. Heyecanla girdiler içeriye. Yüzlerinden bugün alacakları haberin ehemmiyeti okunuyordu. Bir müddet sonra kız çocuğunu poliklinikten çıkarttılar. Kızın heyecanı yüzünden okunuyordu. Umut ışıkları vardı gözlerinde. Ellerini birbirine ovuşturuyor. Cansız adımlarıyla koridorda turlar atıyordu. Az sonra kızı tekrar içeriye aldılar. Beş dakika oldu ya da olmadı, kız göz yaşlarıyla çıktı dışarıya. Koridorun en sonuna gitti, gözlerinden akan yaşları silerek. Geri dönüp tekrar girdi polikliniğe. On ya da on beş dakika sonra kapı hızlıca açıldı. Ok gibi fırladı odadan. Arkasından annesi, insanların en az olduğu yere yönelen kızının peşinden gitti. Bizim görebileceğimiz noktada değillerdi. Ama seslerini duyuyorduk. Kız hıçkıra hıçkıra, “Anne!.. Anne!.. Nasıl olur? Ne demek bu? Anne nasıl?” diye ağlıyordu. Annesi teselli için bir şeyler söylüyordu. Ne dediği anlaşılmıyordu aradaki mesafeden. Ancak yavrusuna bir zerre moral verebilmek için nasıl çırpındığının fısıltısını işitiyorduk. “Allah yardımcıları olsun.” diye geçirdim içimden. Kız sakinleşince tekrar odaya doğru yürüdüler. Kızın yüzüne baktım gayri ihtiyari. Kıpkırmızı gözlerinde az önceki ışıktan eser yoktu. Bütün umutları elinden alınmış gibiydi. Hayatımda ilk defa bu kadar kısa zamanda bir çocuğun gözlerinden yaşama sevincinin akıp gittiğini gördüm.
Doktor onlara neler söylediğini. O yavruyu bu kadar üzenin ne olduğunu tam olarak bilemiyorum. Ancak hali her şeyi anlatıyordu. Gözleri umutsuzluk kapılarına bakıyordu. Aldıkları haberin hayati önemi olduğu belliydi hallerinden. Onlara bakarken, hayattaki birçok şey anlamsız geldi gözüme. Ne çok insan vardı türlü türlü hastalıkla mücadele eden. Ne çok insan vardı şifa için doktor kapılarını aşındıran. En büyük dilekleri belki de dünyada biraz daha kalabilmek olan ne çok insan vardı…
Bir de yaşamı hor kullanan, aldığı nefesin değerinin farkında bile olamayan, yaptıkları her şeyden kısa zamanda sıkılanlar var. Bunlara ek olarak, tek amaçları daha çok kazanmak olan. Araçla amacı birbirine karıştırmış, bedenlerini, ruhlarını hoyrat kullanıp, zamanın hızla akıp gittiğini unutanlar var. Bilemiyorum belki de biz de bu saydıklarımızın içindeyizdir. Yaşama sevinci gözlerinden akıp giden kızdan, o gözlerden bir şey öğrendim. “Hayatta hiçbir şey sıhhatten daha değerli değildir.” “Hepimizin bildiği bir söz.” Diyebilirsiniz. Ancak bildiğimiz bu sözün değerini, sağlığını kaybeden belki de hayatını kaybetmek üzere olan insanların gözlerinde, hallerinde görmek insanı kendine getiriyor. Hayata dair hatalarını gözünün önüne seriveriyor, adeta “Al bunları düzelt” dercesine. Kıymetini bilemediğimiz şeylerin içinde en değerlisidir sağlık. Kaybetmeden değerini anlayamadığımız. Belki de bu yüzden dinimizde hasta ziyareti çok önemlidir. Öyle ki Peygamberimiz (s.a.v.) hadisi şeriflerinde, hasta ziyaretinin yüz şehit sevabına denk geldiğini söyleyerek, sağlığın önemine dikkat çekmiştir. Sağlık gibi değerli nimeti hor kullanmayalım diyedir belki de hasta ziyaretine verilen bunca mükâfatın sebebi. Belki de böyle değerli nimetin kaybı insanı ne hale getiriyor, bizzat hastanın gözlerinden okuyup, ehemmiyetini bilelim diyedir.
Sahip olduklarımızın değerini kaybetmeden anlamak, anlamına göre değer verebilmek ümidi ve dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.