Anasayfa > Köşe Yazıları  >  Harşit Savunması: Unutulmaz Bir Direnişin Hikâyesi

Harşit Savunması: Unutulmaz Bir Direnişin Hikâyesi



Tarih, yalnızca büyük savaşların ve zaferlerin anlatıldığı sayfalardan ibaret değildir. Bazen bir nehir, bir vadi ya da küçük bir kasaba, büyük bir milletin kaderini belirleyen noktalardan biri olabilir. İşte Harşit Vadisi de böyle bir yerdir. 1. Dünya Savaşı’nın en kritik cephelerinden biri olan Kafkas Cephesi’nde, Harşit Savunması adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.

Bu yıl 107. yıl dönümü kutlanan Harşit Savunması Zaferi, 12 Şubat’ta Giresun ve Gümüşhane’de düzenlenen etkinliklerle anıldı. Ancak bu kutlamalar yalnızca bir tarihsel hatırlatma değil, aynı zamanda milletimizin geçmişine olan vefa borcunu ödemesinin bir göstergesidir. 19 Şubat’ta Ankara’da gerçekleştirilen panel de bu kapsamda oldukça önemli bir etkinlik olarak kayıtlara geçti.

Harşit Vadisi: Tarihin Tanığı

Harşit Vadisi, sadece 1. Dünya Savaşı’nda değil, tarih boyunca birçok kritik olaya ev sahipliği yapmıştır. Bölge, İpek Yolu’nun Karadeniz’e açılan kapısı olmasıyla da bilinir. MS 530 yılında Bulgar Türklerinin, 705 yılında ise İslam ordularının bölgeye ulaşması, Harşit Vadisi’nin kadim bir kültürel ve stratejik geçmişe sahip olduğunu gösterir. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Oğuz Türklerinin Çepni boyu tarafından yurt tutulan bu bölge, Bayramlı Emiroğulları Beyliği tarafından Trabzon Pontos Devleti’ne karşı savunulmuş ve Türk-İslam kimliğiyle yoğrulmuştur.

Harşit Çayı, Bayburt ve Gümüşhane dağlarından doğarak Giresun Tirebolu’da Karadeniz’e dökülür. Ancak bu nehir, sadece bir su kaynağı değil, aynı zamanda tarih boyunca verilen mücadelelerin de sessiz tanığıdır. 1916-1918 yılları arasında Rus ordusunun Karadeniz’den Anadolu içlerine ilerleme planlarını durduran en önemli doğal bariyerlerden biri olmuş, Türk askerlerinin ve halkının direnişiyle birleşerek bir savunma hattına dönüşmüştür.

Harşit Savunması: Türk’ün Son Direniş Hattı

1916 yazında Osmanlı Devleti, 1. Dünya Savaşı’nın en çetin süreçlerinden birini yaşıyordu. Ruslar, Doğu Karadeniz’e yönelerek Erzurum, Bayburt ve Trabzon’u işgal etti. Temmuz 1916’da Gümüşhane’yi de ele geçiren Rus ordusu, Harşit Vadisi’ne kadar ilerledi. İşte bu noktada Osmanlı ordusu, Rusların daha fazla ilerleyişini durdurmak için Harşit Vadisi’ni son savunma hattı olarak belirledi.

Türk birlikleri, 3. Ordu’ya bağlı 2. Kafkas Kolordusu kapsamında bölgeyi savunuyordu. 2. Kafkas Kolordusu’nun komutanları arasında Mirliva Mustafa Fevzi Paşa ve Mirliva Yakup Şevki Paşa gibi önemli isimler vardı. 21 Aralık 1916 tarihli kayıtlara göre, Harşit Vadisi’nin batısında Tirebolu-Espiye hattında yaklaşık 36 bin Osmanlı askeri konuşlanmıştı.

Bu birlikler, zorlu coğrafya koşullarında, ağır kış şartlarında ve düşman karşısında inanılmaz bir direnç göstererek Rusları Harşit Çayı’nın batısına geçirmedi. Hatta 7 Kasım 1917’de gerçekleştirilen Kabaktepe baskınında, Osmanlı birlikleri yalnızca süngü kullanarak Rus mevzilerini ele geçirdi.

Rusların Geri Çekilişi ve Harşit Zaferi

1917 yılında Rusya’da gerçekleşen Bolşevik İhtilali, Osmanlı açısından büyük bir dönüm noktası oldu. Rusya’da iç karışıklıklar nedeniyle ordu zayıfladı ve 15 Aralık 1917’de Erzincan Mütarekesi, 3 Mart 1918’de ise Brest-Litovsk Antlaşması ile Rus birlikleri Osmanlı topraklarından çekilmeye başladı. Böylece Rus ordusu, Harşit Vadisi’ni tamamen terk etti ve Osmanlı Devleti, bu bölgedeki hâkimiyetini yeniden kazandı.

Harşit Savunması’nın en önemli sonucu, Rusların Karadeniz üzerinden Anadolu’nun iç bölgelerine ilerleyişinin tamamen durdurulmasıdır. Eğer Harşit Vadisi düşseydi, Ruslar Giresun, Ordu ve Samsun hattına ulaşabilir ve Osmanlı’nın Anadolu’daki direnişini kırabilirlerdi. Ancak bu kahramanca savunma sayesinde Karadeniz’in doğusunda Osmanlı varlığı korunmuş oldu.

Rus İşgalinin Bölge Halkı Üzerindeki Etkileri

Rus işgali sırasında bölgedeki halk büyük zorluklar yaşadı. Özellikle Harşit Vadisi’nin doğusunda yaşayanlar, işgalden kaçmak için batıya göç etmek zorunda kaldılar. Ancak bu göç sürecinde açlık, soğuk ve Rus zulmü nedeniyle birçok insan hayatını kaybetti.

Bunun yanı sıra Rus ordusu içinde yer alan Ermeni çeteleri de savunmasız halka yönelik katliamlar gerçekleştirdi. Uluköy, Şıhlı, Şadı gibi bölgelerde birçok insan kurşuna dizildi. Ermenilerin özellikle Kürtün ve çevresindeki baskıları, Harşit Vadisi’nde yaşanan trajedinin bir diğer boyutunu oluşturdu.

Harşit Savunması’nı Unutmamak ve Gelecek Nesillere Aktarmak

Bugün, Harşit Savunması yalnızca tarih kitaplarında geçen bir olay değildir. Giresun ve Gümüşhane’de gerçekleştirilen anma törenleri, bu büyük zaferin unutulmaması için önemli bir adım olmuştur. 19 Şubat’ta Ankara’da düzenlenen panelde, Harşit Savunması’nın tarihsel ve stratejik önemi bir kez daha vurgulanmıştır.

Harşit Vadisi’nde verilen mücadele, Çanakkale ve Sarıkamış kadar önemlidir. Ancak ne yazık ki, kamuoyunda yeterince bilinmemektedir. Bu yüzden tarihçiler, akademisyenler ve medya mensupları olarak bu kahramanlık destanını gelecek nesillere aktarmak hepimizin görevidir.

Tarih boyunca birçok cephede destan yazan Türk milleti, Harşit Vadisi’nde de aynı ruhla mücadele etmiştir. Bugün özgürce yaşadığımız bu topraklar, Harşit Çayı’nın sularına karışan şehit kanlarıyla sulanmıştır. Onları unutmamak, onların mücadelesini yaşatmak, en büyük vefa borcumuzdur.

Ne mutlu ki, bu yıl yapılan etkinlikler ve belgeseller sayesinde Harşit Savunması yeniden gündeme gelmiştir. Dileğimiz, bu kahramanlık destanının daha geniş kitlelere ulaşması ve Türkiye’nin her köşesinde anılmasıdır. Çünkü Harşit Vadisi’ndeki direniş, Türk milletinin tarihindeki en büyük kahramanlık destanlarından biridir ve sonsuza dek öyle kalacaktır.


Sıradaki Habere Kaydır