KEŞFEDELİM SIRLARIMIZI…

İnsan kâinatın, dünyanın çekirdeğidir. Dünya insanda insan dünyada tanır kendini. Tanıdıkça yeni sırlar keşfeder kendine, dünyaya ve kâinata dair. Vakıf olamadığımız binlerce sır ve bir o kadar da alem vardır.
“Beni bende demen, ben bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeri.”
“Derken Yunus insanı merkez alır.” Diyen Çiğdem Akyüz Öztokmak şöyle devam ediyor makalesinde. Alırken de başkalarını eleştirmek yerine kendi eksiklerinden yola çıkarak anlattığı şiirlerinde öğütler verir kendine, acizliğini fark ederek.
“Bir ben vardır benden içeri” derken Yunus, Allah’ın sıfatlarını tecelli ettirerek insanı yarattığını dile getirir aslında… Hâl böyle iken, insan Allah’ın değer verip yarattığı iken, o insanda etten, kemikten, kandan, şekilden başka ne sırlar vardır kim bilir. Etin, kemiğin, kanın sırlarını bile çözmek için asırlardır onca bilim insanı uğraşmış hâlâ da uğraşırken hem de…
Peygamberimiz (s.a.v) hadisi şeriflerinde; “Vücutta öyle bir et parçası var ki, o iyi, doğru olursa bütün vücut iyi, doğru, düzgün olur. O bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” Demiştir. İnsanın belki de sırlarının kodlarını içinde barındıran kalp hakkında bilinmesi, korunması, idrak edilmesi gerekenlere dikkat çekmiştir. Çok ilginç değil mi? Vücutta bir et parçası var ve o iyi, doğru, düzgün olursa hem batıni hem zahiri olarak bütün vücudun iyi oluyor ve bu durum ruh haliyle bütünlük teşkil ediyor. Peki nedir o et parçasını iyi, güzel, doğru yapan? Bunun cevabını uzun uzun anlatıp, ayet, hadis, bilimsel araştırmalar, sosyal deneylerle açıklamak mümkün. Bu açıklamalara yeterli imkânımız olmadığı için girmeyeceğiz. Asıl değinmek istediğim. Allah’u Teala’nın bu kadar değer verdiği, sırlar yüklediği insan kendine ve diğer insanlara ne kadar değer veriyor? Kendimize ve diğer insanlara Allah’u Teala’nın verdiği değer mukabilinde hassas ve nezaketle davranabiliyor muyuz? Mesela “Allah beni değerli yarattı, bana değer onca sır yükledi, falanca kötülüğü, iftirayı, hakareti ya da kabalığı yaparsam, Allah’ın verdiği değere aynı değerle yaratılan insanlığa ve kendime nankörlük etmiş olur muyum?” sorusunu sormak aklımıza geliyor mu? “Bu devirde bunu kim düşünüyor Allah aşkına? Herkes geçim derdine düşmüş. İnsanların artık öyle hassasiyetlere ayıracak zamanları yok.” Diyen oldu söylediklerime. Evet bu devirde gerçekten de hassasiyetler çok azaldı. Ama hadiste geçen et parçası -kalp- halâ yaratılan her insanda var değil mi? Ve halâ o et parçasının
-kalbin- iyi, doğru, güzel olması için mükellefiyetimiz de…
Evet zamanlar içinde en zor zaman ahir zaman. Aşılması, nefse en ağır gelen en zor engeller bu zamanda. İnsanlığını korumak, diğer insanlara koruyabileceği ortamlar hazırlamak en çok bu zamanda zor ancak imkânsız değil. İmkânsız olsa başarabilen onca güzel insandan söz etmek mümkün olur muydu? Örnek isteyenler için söylüyorum. Bu zamanda yaşayanlara örnek teşkil eden, aramızdan ayrılalı altı ay olan Sezai Karakoç’u hatırlayalım. Nasıl başarmıştı hassasiyetlerini, değerlerini, kendine ve insanlığa verilen değeri koruyabilmeyi ve mısralarında hissettirebilmeyi?
Allah’ın verdiği değeri iyi olmaya, kötülüklerden uzak durmaya çalışarak, nezaketle korumak; o değer ölçüsünde kendine, çevreye ve insanlığa hak ettiği güzellikte davranmak imkânsız değil. Güzel sözler ile karakterimizi süslemek, üretilen her güzelliği takdir edebilmek, insana yakışmayan hâl ve tavırlardan uzak durmak imkânsız değil… Yeter ki insana yüklenen onca manayı unutmayalım. Vücudumuzdaki et parçasını -kalbi- ihmal etmeyelim. O et parçasını kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha günah olduğunu ve Allah’ın o et parçasına evinin yıkılmasından daha çok değer verdiğin unutmayalım… İnsana verilen sırları keşfetme yolunda gayret gösterelim. Biz robot değiliz. Çalışıp, yiyip, içip, dinlenmekten ibaret değiliz… Bize verilen değerin farkına varalım artık. Keşfedelim sırlarımızı… Ve keşfedenlerin aldığı lezzet ile yaşayalım bize hediye edilen hayatı.
Umarım, sırlarımızı keşfedebilmek, keşfettiklerimiz ile insanlığımızı zirvelerde yaşayabilmek, keşfe vakıf olanların aldığı lezzete varabilmek ve o lezzet ile hayatımızı, çevremizi, insanlığımızı, çağımızı güzelleştirebilmek hepimize nasip olur.
Saygılar, sevgiler.