KIRK BİR KEZ YANDI İÇİMİZ…

Geçen hafta bütün ülkenin yüreğini yakan vahim bir olay gerçekleşti. Hepimizin bildiği üzere, Bartın’ın Amasra ilçesinde, maden ocağında grizu patlaması yaşandı. Patlama sonucunda kırk bir işçi hayata veda etti. 14 Ekim Cuma günü saat 18.15’te olan patlamayı, yarım saat kadar sonra duyabildik. Bizler o anda Darıcı Kültürlerin Buluşması Festivalinde idik. Patlama haberini duyunca festivalde bulunan Bartın’lılar, -biz de dahil- telefonlarımıza sarıldık. Hemen hemen hepimizin bir yakını, köylüsü, komşusu ya da arkadaşı vardı çünkü madende. “İnşallah içerideki herkes sağ salim çıkar.” Diye dua etmeye başladık. Gözler kırmızı, dolu dolu ve endişeli. Festival etkinlikleri hemen iptal edildi. İnsanların çoğu gitmişti. Canlı yayın yapan yerel medyayı açıp telefonu masanın üzerine koyduk. Hepimiz ayakta pür dikkat dinledik. İyi haberler bekledik… Çıkan her kişi için ayrı ayrı sevindik… Sonrasında yolda ve evde hiç kapatmadık haber kanallarını… Her ölüm haberi için ayrı yandı içimiz… Kırk bir kere yandı içimiz… Biz böyle iken varın her gün birbirlerine canını emanet eden arkadaşlarının halini, onların cansız bedenlerini mahşerden çıkarmak için tekrar tekrar yerin altına giren dostlarının halini siz düşünün… Akşam gelmek ümidiyle vedalaştığı anasının, babasının, eşinin, çocuğunun halleri yüreklerimizi dağladı… Allah’ım hepsinin gönlüne inşirah ver. Ferahlat yüreklerini ne olur Rabbim. Bu acı nasıl iyileşir bilmiyorum ama tez zamanda iyileştir yüreklerini. Yalvarırım Allah’ım yaşatma tekrarını…
Kırk bir kez yandı içimiz… Madende yakınlarını ebediyete uğurlayanların yürekleri sadece kendi evlatları, eşleri, babaları için yanmadı. Kırk bir kişi için tek tek yandı. Onların acısı kırk bir kat daha büyüktü. Madenden sağ çıkan işçiler ve yakınları dünyanın en buruk en yetim sevincini yaşadılar. Belki de hiç sevinemediler kurtulduklarına sadece şükür edebildiler. Yanıyordu içleri giden dostlarına… Kırk bir kişinin her biri için tek tek yanıyordu…
Patlama haberi geldiğinde, madende çalışıp da mesaisi olmayanlar da akın etmişti Amasra’ya, arkadaşlarının yanında olmak ve iyi haberler alabilmek adına. Hatta madenden emekli olanlar dahi akın etmişti. “Emekli olsak da orada çalışan her kişi dostumuz, meslektaşımız.” Diyerek. Yürekleri yerin altında hayat mücadelesi veren meslektaşları, dostları ile atıyor onlar ile duruyormuş gibiydi halleri. Telefonları çalıyordu bir taraftan, iyi haber bekleyenler vardı telefonun ucunda. Ne diyeceklerini bilemiyorlardı. Boğazlarındaki düğümün kıskacında umutsuz tek bir kelime dökülüyordu dudaklarından, “bekliyoruz…”.
Bekledik hep birlikte haber kanallarının başında… Kırk bir kötü haber yaktı haneleri… Tek tesellimiz bu sayının daha fazla olmaması. Ama bu teselli de ferahlatmıyor yürekleri. Üç gündür şehitlerimiz toprağın bağrına veriliyor. Şehit diyoruz, helalinden evlatlarının, evinin nafakasını kazanırken hayatlarını kaybedenlere şehit denir dinimizde… Onlar toprağın bağrına verilirken, geride kalanların yanan yüreklerinin kokusu sarıyor her yeri… Her yer yanık kokuyor… Yakınlarının yüreklerini serinlet, ferahlat ne olur Allah’ım…
Bu kadar acı içinde, arkadaşlarını toprağa verirken duydukları hüzünle boğuşurken bile insanlığının güzelliğini yaşayan ve yaşatanlardan bahsetmek istiyorum sizlere. Duyunca çok etkilenmiştim. “Bu ne büyük hassasiyet? Ne güzel insanlık örneği?” dedim kendi kendime.
Bir yakınım ile telefonda konuşuyorduk. Madende çalışanlardan, yakınlarından haberler alıyordum kendisinden. Bir ablamız var. Eşi madende çalışıyor. “O nasıl? Ne yapıyor?” diye sorduğumda.
“O da yemek yapıyor. Eşi ve orada çalışan arkadaşları için.” Cevabını verince şaşırdım.
“Madende yemek verirler. Kızılay bile orada. Mutlaka yemek verirler. Üzgün halleri ile neden uğraşıyor ki?” dediğimde aldığım cevaba duygulanmamak mümkün değildi.
“Madenin olduğu yere bir sürü kişi geldi… Uzak yakın bir sürü kişi geldi… Onların yemeğe daha çok ihtiyacı vardır. ‘Bizim insanlarımızı biz doyuralım’ Dedik. Uzaktan gelenlere yemek yetmezse üzülürüz. Sabah da eşim kahvaltılık bir şeyler yaptırıp getirdi madene.” Okurken gözleriniz doldu değil mi? ‘Bu büyük acının içinde nasıl bir hassasiyettir.’ Diye geçti içinizden. Güzel insanımızın güzel yüreğidir bu… İnsanlığı yaşatanların karakteridir bu… Her durumda insan olabilmeyi başaranların halidir bu…
Anlatmaya çalıştığımız bu hassasiyet örneği, ‘İnsanlık Kalmadı’ diye feryat edenlere gelsin. Her durumda insanlığının hazinesinden çevresindekilere sunan güzel insanlar var halâ… İnsanlık var! Onu yaşatanlar sayesinde….
Kırk bir kez yandı içimiz… Sadece Bartın’ın değil bütün Türkiye’nin içi yandı… Kırk bir şehidimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Mekanları cennet olsun… Böyle bir acının içinde bile hassasiyetleriyle gözlerimizi dolduran, insanlığı yaşatma gayretleriyle hepimize örnek olan hemşerilerimizden Allah razı olsun. Hepsine sonsuz teşekkürlerimizi sunarız. İyi ki varsınız…
Saygılar, Sevgiler.