KISSADAN HİSSE “FİLİSTİN”

Odunculukla hayatını kazanan bir zat vardı. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayan zahit bir kişiydi. Köylerinin hemen karşısında bir köy vardı. Orada yaşayanlar kutsal diye kabul ettikleri bir ağaca tapıyorlardı. Oduncu bir gün “O ağacı keseyim hem odun edip pazarda satarım. Ekmek paramı çıkartırım. Hem de bir kavmi isyandan kurtarmış olurum.” diye düşünerek yola koyuldu.
Yolda karşısına acayip suratlı, çirkin, pis bir adam çıktı. Oduncuya nereye gittiğini sordu. Oduncu, “Halkın Allah diye taptıkları ağacı kesmeye gidiyorum.” dedi.
Adam oduncuya, “Ben şeytanım. O ağacı kesmene müsaade etmiyorum.” Deyince zahit oduncu, şeytana çok kızdı. Öldürmek için bir çırpıda yere yatırdı. Şeytan zahide “Beni öldüremezsin. Allah kıyamet gününe kadar bana süre verdi.” dedi ve devam etti. “Sen ağacı kesme ben de sana her gün bir altın vereyim” dedi.
İlk gün şeytan, zahidin yastığının altına altını koydu. Zahit memnun oldu. İkinci gün şeytan altını getirmedi. Oduncu baltasını kaptığı gibi ağacı kesmeye gitti. Yolda şeytan ile karşılaştı. Oduncu şeytana iyice kızmıştı. Onu görünce, “Beni kandırdın değil mi sahtekâr?” diyerek şeytana saldırdı. Fakat öncekinin tam tersine şeytan adamı tuttuğu gibi ayağının altına aldı. Oduncu şaşırdı. Bunun nasıl olduğunu anlayamadı. Şeytan adamın şaşkın bakışlarını görünce anlatmaya başladı.
Şeytan, “Hayret ettin değil mi? Bana yenilmenin sebebini söyleyeyim. Önceki karşılaşmamızda sen Allah rızası için ağacı kesmeye gidiyordun. O gün ben değil bütün şeytanlar bir araya gelsek yine de seni yenemezdik. Çünkü tek gayen Allah rızası idi. Şimdi ise Allah rızası için değil de sana altını vermediğim için beni yenemedin. Ben de sana bu ağacı kesmene izin vermeyeceğim.” dedi.
Oduncu yapacağı işi Allah rızası için yapmayı bıraktığı anda gücünü, heybetini kaybetti. Şeytana yenildi. Bizim durumumuz da oduncunun halinden pek farklı değil. Allah rızasını gözetmediğimiz her işte yenilmeye mahkûm oluyoruz. Ya manen ya madden yenik düşüyoruz. Sadece insanlara değil fitneye, şeytana, nefsimize hepsine yenik düşüyoruz. Bizim yenik düştüğümüz her anda şeytan ve şeytanca fikirler güçleniyor. Kendilerini yenilmez sayıyorlar. Fitne ateşini körükledikçe körüklüyorlar. Bizler şeytana ve nefsimize yenildiğimiz her anda yeni yeni kötülükler türüyor dünyada. Nitekim öyle olmuyor mu? Dünyada aklımıza hayalimize gelmeyen kötülükler türemiyor mu? Masumlar ve mazlumlar o kötülüklerin altında ezilmiyorlar mı? Çocuklar kötülüklerin bombaları ile ölmüyor mu?
“Bütün bunlar sadece biz Allah rızasını gözetmedik diye mi oldu?” diyenler olabilir. Evet onun için oldu… Allah rızasını gözeten insanın hali değil bugün Müslümanların hali. Allah rızasını gözeten komşusu açken bile tok yatamaz… Bugün bizlerin binlerce Müslüman kardeşi, çoluk çocuk demeden hunharca öldürülüyor. Biz ne yapıyoruz? Rahatça yemeklerimizi yiyoruz… Akşam dizilerimizi seyrediyoruz… Moralimiz bozuluyor savaştan canlı yayınlara bakmayalım, diyoruz… Geceleri uykularımız kaçmıyor… Evet devletler arası bir meselede elimizden gözle görünür bir çaba gelemeyebilir. Ancak manevi çabalar için kimse bizi tutamaz. Allah’a yalvarıp gecelerimizi niyazla geçirmemizi, savaşın bitmesi için dua etmemizi kimse engelleyemez. Canavara dönüşen ve bizi umursamaz, katı yürekli biri yapan nefsimizden ve iyice beslediğimiz şeytandan başka bizi kimse manevi destekten alıkoyamaz.
Eğer biz yaptığımız her işi Allah rızası için yapsaydık belki de bugün Filistin bu halde olmayacaktı. Yıllar yıllar önce İsrail ilk defa Filistin’e saldırdığında bütün Müslümanlar “Dur bakalım bunu yapamazsın.” diyebilselerdi bugün Filistin bu halde olmayacaktı… Biz Müslümanlar yaptığımız her işi Allah rızasını gözeterek yaptığımızda, ufak bir kâra kanmadığımızda, maneviyatımızı güçlü tuttuğumuzda ancak muvaffak oluruz. Oduncuyu kandıran şeytan öyle demiyor muydu? “Sen Allah rızasını gözettiğinde bütün şeytanlar bir araya gelsek yine de seni yenemezdik.” Evet Allah rızasını gözetirsek, karşımızdaki bizimle değil Allah ile mücadeleye girmiş olur. Allah ile mücadeleye giren ise yenilmeye mahkûmdur.
Sahabe efendilerimiz, Müslümanlığı doğru anlayıp doğru yaşayan ecdadımız Allah rızasını hep gözetmişlerdir. Tarihteki başarılarının yegâne kaynağı budur. Bizim bunu doğru idrak etmemiz gerekiyor. Hz. Ali (r.a) efendimizin hepimiz bildiği bir kıssası vardır. Hz. Ali (r.a) bir gaza esnasında güçlü düşmanı alt etmiş, yere yatırmış, öldüreceği anda düşman yüzüne tükürmüştür. O esnada Hz. Ali düşmanını öldürmekten vazgeçti. Düşmanı bunun nedenini merak edip, öldürme fırsatın varken beni neden öldürmedin, diye sordu. Hz. Ali hepimize örnek olan cevabını verdi. “Yüzüme tükürmeden önce seni Allah rızası için öldürecektim. Yüzüme tükürdüğün anda nefsim için öldürmekten korktum.” Hz. Ali’nin bu cevabından sonra düşman kafir, Allah rızasını böylesine gözeten bir dine girer ve Müslüman olur.
Allah rızasını gözetmediğimiz her an güçsüzleşiyoruz. Allah rızasını gözetmediğimiz her an yeniliyoruz… Nefsimize, şeytana, düşmana ve daha kim bilir nelere yeniliyoruz… Allah rızasını her daim gözetebilmek ve Allah rızasını gözeten güçlü bir nesil yetiştirebilmek duasıyla.