KOCASINI ÖLDÜRMEK İSTERKEN…

Geçmiş zamanda evliliklerinde huzur olmayan her günü birbirlerine zehir eden bir karı koca varmış. Adam eve geç gelir, olur olmaz yere kadına ve evladına bağırırmış. Kadın da altta kalmaz adam bağırdıkça karşılık verirmiş. Bazen bu tartışmalar kadının dayak yemesi ile son bulurmuş. Tartışmaların sesi komşulara kadar gittiğinden ertesi günü soran olduğunda kadın da erkek de sorulara diyecek söz bulamaz, başlarını öne eğerlermiş. Utanırlarmış utanmasına ama doğru düzgün geçinmeyi de bir türlü başaramazlarmış. Bu durumdan ikisi de rahatsızlık duyarmış. Tartışmalardan en çok kadın muzdaripmiş. Ne de olsa dayak yiyen taraf o imiş. Evladının bu durumlara şahit olması içini ayrıca yakıyormuş. Sonunda kocasını öldürmeye karar vermiş. Ama bunu çocuğunun etkilenmemesi ve çevrede kötü konuşulmaması için kimsenin anlamayacağı şekilde yapması gerektiğini düşünmüş. Büyüdüğü, ailesinin halâ yaşadığı köydeki alim zat gelmiş aklına. “Bulsa bulsa bu derdime o çare bulur.” Diyerek gitmiş yanına. Durumu iyice anlatmış.
“Çocuğum da ben de perişanız. Benim bu adamdan kurtulmam lazım. Ama benim yaptığımı kimsenin anlamaması gerekiyor. Ne olur bana yardım et.” Demiş. Alim zat kadını büyük bir dikkatle dinlemiş.
“Seni de aileni de iyi tanırım kızım. Çok zor durumda kalmasan böyle bir şey istemezdin. Sana yardım edeceğim.” Deyip odadan çıkmış. Yarım saat kadar sonra bir küçük kâğıda yazılı kısa bir dua ve ilaç şişesi ile gelmiş.
“Bak kızım bu şişenin içindeki sıvıdan her gün kocanın yemeğine bir damla katacaksın. Şu duayı da yemek yaparken okuyacaksın.” Demiş. Kadın, “Kocama ayrı yemek yapmıyorum ki yemek yaparken okuduğum dua bize de zarar vermesin.”
“Korkma kızım o dua sadece kocanın üzerinde tesirini gösterecek. Bunları yaparsan, kocan azar azar takatten düşecek, bir zaman sonra da eceli gelmiş gibi ölecek. Kimse senin yaptığını anlamayacak. Sen de evladın da kurtulacaksınız. Ancak bunları yaparken kocana çok iyi davran, ne derse sukut et, ‘Sen bilirsin bey.’ de ki yaptığını fark etmesin. Ettiğini yesin. Fark ederse ettiğini yemez. Sen de emeline ulaşamazsın.” Demiş. Kadın şişeyi ve duayı sevinerek alıp ayrılmış alimin yanından. Çektiği onca derdin son bulacağı heyecanıyla.
Kadın alimin verdiği terkibi uygularken, kocasına yumuşak huylu olmayı ihmal etmemiş. Sinirlenerek bağırdığında sesini çıkartmamış. Alim zat ne dediyse tas tamam yapmış. Hanımının güzel tavırlarından hoşnut olan adam kayıtsız kalmamış. Eve erken gelmeye, hanımına ve çocuğuna şefkat göstermeye başlamış. “Meğer hanımım ne kadar iyiymiş.” Diye düşünüyor, düşüncesinin neticesi olarak hanımına güzel konuşuyor, güzel davranıyormuş. Evlilikleri her geçen gün huzura kavuştukça kadının içini pişmanlık kaplıyormuş. Bir gün “Eşim halbuki ne kadar iyi insanmış. Yaptıklarım yüzünden ölecek. Onu artık kaybetmek istemiyorum.” diyerek telaşla terkibi aldığı alimin yanına gitmiş. Alim kadının heyecanla anlattıklarını dinleyip tebessüm ederek cevap vermiş.
“Üzülme kızım kocan ölmeyecek. Sana verdiğim zehir değildi bitki yağıydı. Yemek yaparken oku diye verdiğim dua ise eşler arasında muhabbeti artıran bir dua idi. Geldiğin gün sana, ‘Eşine karşı yumuşak davran, anlayışlı ol, güler yüzlü ol, ne demek istediğini anlayana kadar cevap verme. O zaman eşin düzelecek.’ deseydim bana inanmayacak ve bu dediklerimin hiçbirini yapmak içinden gelmeyecekti. Eşinin iyi biri olduğunu fark edemeyecektin. Onun için sana böyle bir terkip düzenledim. Güzelliğin, iyiliğin karşılığında mutlaka, er ya da geç güzellik ve iyilik geldiğini yaşayarak gördün. ‘Benim dediğim olsun, dediklerim anlaşılsın’ düşüncesinden kurtularak, ‘yaptıklarımdan karşımdaki incinmesin’ düşüncesine sahip olarak hareket ederseniz yuvanızda huzur hep var olur. Bu dediklerimin doğruluğunu artık anladın. Hep bu şekilde davranırsan karşılığını bulur, gül gibi geçinirsiniz kızım. Sakın unutma tecrübeni.”
Sadece evliliklerde değil, bütün ilişkilerimizde uygulayabilirsek alimin dediklerini hayatımız daha yaşanır bir hal alır. Bu hikâyeyi anlatmamın sebebi; özel ya da sosyal hayatımızda bazı hassasiyetlerimizi nasıl farkına varmadan kaybettiğimizi, kaybettikçe hayatın içinde nasıl zorlandığımızı hatırlatmak niyetidir. “Gerçekten iğrenç bir hayat.” Diye bir söz duyuyorum gençlerin dillerinden. Bunu öyle içten, tabiri yerindeyse damardan söylüyorlar ki onları duysanız yarın intihar edecek zannedersiniz. Hayat iğrenç değil, insanlar da değil. Evet çevremizde eski hassasiyetlerin onda belki de yüzde biri yok artık. Evet zor anlar ve olaylarla mücadele etmek zorunda kalabiliyoruz. Hassas oldukça ezildiğimizi de düşündüğümüz oluyor. Ama bunun çözümü daha güçlü olursam, sözüm dinlenirse sorunu çözerim mantığı ile astığım astık kestiğim kestik tavrı sergilemek değil elbette. Evet daha güçlü ve bilgi sahibi olmalıyız. Ama sorunları hassasiyetle, güzellikle halletmek gayreti ile…
Hikâyedeki alimin terkibini aramızda sorun olan kişi üzerinde uygulamayı deneyelim mi? Bir iki gün değil alimin verdiği ilaç şişesindeki damlalar bitene kadar… Çünkü oradaki günde bir damlanın hikmeti zamanın tesirinden gelmektedir. Küçük bir ilaç şişesinde otuz damla olduğunu düşünüp öyle deneyelim. Tabi duayı eksik etmeden. Kocasını öldürmek isterken, onun ne kadar da iyi bir insan olduğunu fark etti hikâyedeki kadın. Belki biz de sorun yaşadığımız insanın fark edemediğimiz fevkalade yönlerini keşfedeceğiz bu sayede. Bu sayede kendimize davranılmasını istediğimiz gibi davranırız belki de muhatabımıza. O da bize bir ayna gibi yansıtır davranışımızı… Belki de kırıldığımız, bağları koparmak üzere olduğumuz insanların sandığımız kadar hatalı olmadığını, hatalı ise bile düzelmek için bir sebebe ihtiyaç duyduğunu fark ederiz bu sayede… Denemekle ne kaybederiz? Kadının kocasını öldürmek isterken fark ettiklerinden daha güzelini fark edeceğimize inanıyorum. Yeter ki vazgeçmeyelim.
Saygılar, Sevgiler.