MUHABBET ALIR ZEHRİMİZİ
“Şu zamanda ayakta kalabilmek çok zor.” Bu cümleyi hemen hemen hepimiz ya söylemişizdir ya da duymuşuzdur yakınlarımızdan, çevremizden. Bu cümle üzerine düşüncelere daldım. Ne vardı bu zamanda? Ne vardı da insanlara bu kadar zor geliyordu? Çevremde ki insanları inceledim. Fark ettim ki tanıdığım on beş kişiden beşi depresyon ilaçları kullanıyor. Bu basit gözlem topluma uyarlanırsa, toplumun üçte biri depresyon ilacı kullanıyor demektir. Gözlemin sonucunda, bizi ve toplumu bu kadar zorlayanın ciddi bir olgu olduğu kanısına vardım.
Oysa hayatımızı kolaylaştıran ne çok şeyimiz vardı. Çamaşır, bulaşık makinelerimiz, kurutma makinelerimiz, mutfak robotlarımız, arabalarımız; dünyanın bilgisine bir anda ulaşabileceğimiz internetimiz, sevdiklerimizle anında görüşme imkânı sunan, sesini duyurup, yüzünü gösteren piksel piksel telefonlarımız, bilgisayarlarımız; akıllı evlerimiz, türlü özelliklere sahip dolaplarımız, merdiven çıkmaya üşenenlere asansörler, kaloriferler, kombiler vs…
Bizim hayatımızı kolaylaştıran onca şey varken biz neden zorlanıyorduk? Bu konforun içinde bizi zorlayan, yoran ne idi? Bu sorular beynimi işgal ederken akşam haberlerinde, “Komşunuzdan rahatsız oluyor musunuz? Nesinden rahatsız oluyorsunuz?” sorularını yöneltiyordu spiker, sokak röportajında karşılaştığı kişilere. Kimisi gürültüsünden kimisi müziğin sesini fazla açmasından, kimisi Pazar günleri erken saatte açılan elektrik süpürgesinden gibi birbirlerine benzeyen cevaplar verdiler. Sadece iki tanesi “Hayır, rahatsız olmuyorum.” dedi. Komşuların birbirlerinden rahatsız olduğu vurgulandı haberde. Asıl dikkatimi çeken ise, röportaj yapılan kişilerin; insan ilişkilerinden, muhabbetlerinden, kendilerine söylemlerinden hiç bahsetmeden, sadece fiziksel aktivitelerin çıkardığı seslerin verdiği rahatsızlıktan bahsetmeleriydi. O zaman anladım ki insan ilişkilerimiz, muhabbetimiz çok zayıf. Bu tezi cebime koyarak tekrar düşündüm.
Bizler hayatımızda olan konforu sağlayabilmek için o kadar çok çalışmaya vermişiz ki kendimizi. Daha konforlu yaşam uğruna neredeyse tüm zamanımızı, o konforu satın almaya yarayan parayı kazanmaya adamışız. Hep bu yolda yolcu olmuşuz. Ve bu yolculuk esnasında yükümüzü hafifleten dostlardan, aileden en önemlisi kendimizden uzaklaşmış, muhabbeti unutmuşuz. Oysa muhabbet insanın zehrini alan, ruhumuza, akıl sağlığımıza en iyi gelen iksirdir. Muhabbet bineği ile girer kişi çevresindekilerin gönlüne. Muhabbetinin samimiyeti nispetinde yer bulur oturur ya da ayakta kalır girdiği gönülde. Muhabbet esnasında verir insan birbirine notu. Muhabbetin içinde ekilir güven tohumu. Güven duydukça rahatlar insan. Rahatladıkça daha çok açılır birbirine. Açıldıkça akıtır dayanma gücünü kıran, insanı hasta eden zehri. Muhabbet esnasında kuvvetlenir dostluklar, komşuluklar, arkadaşlıklar.
Çocukluğumdan hatırlıyorum, muhabbet için sık sık bir araya gelinen komşulukları. Başına bir sıkıntı geldiğinde, komşusuyla paylaşarak yükünü hafifleten insanları. İnsanın zehrini alan muhabbetlerin çok olduğu komşuluklar, dostluklar halâ var. Halâ bu nimetle kendini hafifleten, iyileştiren insanlar da. Muhabbet için öyle uzun uzun zamanlara gerek yoktur sanıldığının aksine. Düşünüldüğünü, anıldığını, önemsendiğini ifade eden birkaç cümle, samimi bir davranış açıverir muhabbet yollarını, kapılarını…
Bu şehre ilk taşındığımız günün ertesi akşamı, elektrikler gitti. Gök gürleyip şimşek çakıyordu. Çocuklar küçüktü, babaları şehir dışındaydı. Hem ev sahibimiz hem de karşı komşumuz olan hanımefendi çaldı kapımızı, elinde mumlar ile. “Belki ışığın yoktur diye getirdim. Korkuyor musun? Korkma biz hemen yan taraftayız.” Dedi. Daha tanışalı birkaç gün bile olmamışken açıverdi inceliği, hassasiyeti muhabbet kapılarını ardına kadar. Bu muhabbetle endişelerim gitti. Rahatladım. Korkumun zehrini alıverdi muhabbet. Karanlığa ve şehre dair endişelerim de küçülüverdi gözümde.
Bütün bunları düşündüğümde anladım, “Bu zamanda ayakta kalmak çok zor.” Cümlesinin asıl sebebini. Her şeyden önce konforu elde etmek uğruna, neredeyse tüm zamanlarımızı vakfetmişiz. İnsani ilişkilere, komşuluklara, dostluklara ve onlarla edilen muhabbetlere zaman kalmamış. Muhabbet ile alınamayan zehrimiz içimize akmış durmuş. Zehir biriktikçe içimizde, gücümüz, tahammülümüz azalmış. Ve biz ayakta kalmaya zorlanır olmuşuz. Suçu da zamana atmışız. Belki içimizde biriken zehrin de o zehri alacak olan muhabbete de ne denli ihtiyacımız olduğunun farkında değiliz.
Muhabbet alır zehrimizi. Muhabbet kapılarını açan dostlarımızın, onlara ayıracak bol zamanlarımızın ve şifa hükmünde muhabbetlerimizin olması dileğiyle.
Saygılar, Sevgiler.