Anasayfa > Köşe Yazıları  >  TOPRAK İYİLEŞTİRİR BİZİ…

TOPRAK İYİLEŞTİRİR BİZİ…



       İş güç koşuşturması, durmaya, dinlenmeye müsaade etmeyen kısır döngü, sürekli akış halinde olan şehir hengamesi, yaşadığı hayatın içinde durmadan koşmak zorunda olan deney hayvanı gibi hissettiriyordu İfakat Hanım’a kendini. Adı “İyileşme, ayılma” manasına geliyordu ama o bir türlü ruhunu iyileştiremiyordu. Çocukluğunu küçük bir kasabada geçirmiş. Tarımla uğraşan ailesine yardım ederek, toprak kokusu ile büyüyüp, toprakla bütünleşmenin tadına varmıştı. Okul yıllarında sadece yaz tatillerinde yardım edebilirdi ailesine. Sadece yaz tatillerinde kendini bırakabilirdi toprağın şefkat kokan atmosferine. Toprağı çok seviyordu İfakat Hanım. Çok seviyordu da hayatın getirdiği telaşla bu sevgisini rafa kaldırmak zorunda kalmıştı. Üniversiteden sonra iş hayatına atılma heyecanı, evlilik telaşı, çoluk çocuk koşturması derken tamamen unutmuştu bu sevgisini. Tatillerde gittiği memleketinde yetişmiş sebzeleri, olgunlaşmış meyveleri topluyordu ama toprağın bağrına tohum ekmeyeli yıllar olmuştu. Yıllar olmuştu elleri toprakla bütünleşmeyeli…

       Bir türlü huzura kavuşmayan, baharlar gelip geçse de hiçbirini hissedemeyen, bağırıp ağlamakla dinginleşmeyen ruhu, yıllar önce unuttuğu toprak sevgisini birden hatırlayıvermişti. Hatırladığı bu sevgi memleketine gitme planları yaptırmıştı ona. Yıllık iznini her yıl okulların tatil olduğu zamana denk getirir, ailece tatile giderlerdi. Tatilin son bir haftasını ise memleketlerinde eş, dost, akraba ziyaretlerine ayırırlardı. Ama İfakat Hanım, yıllarca ihmal ettiği sevdiği ile geçirmek istiyordu bu yıl tatilini. Çocuklar zaten büyümüştü, biri üniversitede diğeri on birinci sınıfta idi. Başlarının çaresine bakabilecek durumdalardı. Ailesine hissettiklerini anlattı. Onların verdiği destekle, iş yerinden izin alıp tek başına koyuldu memleketinin yoluna. Yıllardan sonra ilk defa böyle büyük bir heyecan ile gidiyordu memleketine. Otobüsün camından, sanki ilk defa görüyormuş gibi seyretti baharı… Erikler çiçek açmıştı. “Tam fideleri toprağa yerleştirme zamanı.” Dedi kendi kendine. Akşama doğru varmıştı menziline. O geceyi, erkenden ve tek başına gelmesine şaşıran ailesiyle hasret girerek geçirdi.

       Sabah olduğunda gözüne bir evlik yer kestirdi. Üzerinde biten yabani otları temizledi önce. Sonra suladı, kuraktan çatlamış toprağı. Toprak suya kandıkça kokusunu salmaya başladı. Hasret kaldığı kokuyu çekti içine. O koku öyle iyi hissettirdi ki kendini daha şimdiden ruhunun dinginleşmeye başladığını fark etti. Bel ile yardı toprağın bağrını. O yardıkça toprak kokusunu daha yoğun saldı. Her seferinde daha derin nefes aldı İfakat Hanım. Her bel darbesiyle toprağı değil de yüreğini havalandırıyordu sanki… Toprağın içinden gün yüzüne çıkan solucanlar gibi çıkıyordu yüreğini kemiren, çözüm bulamadığı onca mesele. Gün yüzüne çıkıyor ve kıvrıla kıvrıla gözden kayboluyordu. Kendi kendine bütün çözümlerin, çözülemeyenlerin en güzel cümlesini söylüyordu, “Allah’a havale ettim gitti.” diyordu. Toprağın rahatlatan kokusuydu şehrin hengamesinde demeyi akıl dahi edemediği bu muhteşem cümleyi söyleten. Ne de olsa topraktan geliyordu insanoğlu. Bütünleştikçe toprakla kendini buluyordu. Yıllarca biriken gamını çekiyordu toprak… Bel ile iri iri aktardığı toprağı, kazma ile ufalıyordu şimdi. Her kazma darbesinde, çocukluğundan aşina olduğu bir ses çıkıyordu. Ara sıra denk gelen küçük taşlara kazmanın değmesiyle ton değiştiriyordu ses. İfakat Hanım küçükken “Toprak, onu kazıyoruz diye şarkı söylüyor.” derdi bu ses için. “Yine şarkı söylüyor bana sevdiceğim. Yine seviniyor onunla ilgileniyorum diye.” Sözleri dökülüverdi ağzından. Şarkı söyleyen sadece toprak değildi. Yüreği de şenlenip, ritim tutuyordu toprak ile… Sanki çalan çok ünlü bir bestecinin notaları gibi dikkatle dinliyordu toprağın bestesini İfakat Hanım. Dinliyor ve iyileştiriyordu ruhunu. Musikinin doyumsuz lezzetine varınca, biber, domates ve salatalık fidelerini getirdi, az önce bağrını yardığı sevdiceğinin yanına İfakat Hanım. Eliyle düzeltti toprağı, aralayıp bir bir yerleştirdi fideleri, aldığını bereketlendirip de iade eden vefakâr toprağa. Buluştu elleri toprak ile yıllar sonra. Ne güzel buluşmaydı bu… İçinde onu rahatsız eden ne varsa, hepsi parmak uçlarından toprağa akıp gidiyordu sanki. Toprak bütün huzursuzluğunu alıp, kendi kokusuyla huzura boyayarak iade ediyordu, hasretle beklediği dostuna…

       “Topraktan geldik biz… Toprağa gideceğiz… Mayamız, özümüz toprak bizim… Onun için toprak kadar, toprağa ter akıtmak kadar hiçbir şey rahatlatamaz bizi. Gerçek manada vücudumuzdaki fazla elektriği aldığı gibi ruhumuzdaki fazlalıkları, artıkları, işe yaramaz, bize yük olan ne varsa alır bizden. Kendi sinesinde eritir hepsini. Toprak iyileştirir bizi… Toprak alır gamımızı, matemimizi… Ne zaman toprakla uğraşsa insan, bedenen yorulsa da ruhen kendini hafiflemiş hisseder. Yıllar sonra da olsa iyi ki gelmişim sana sevdiceğim toprak… Vefasız da olsam sitem etmeden bağrını açan canım toprak…” diyerek methiyeler düzdü sadık yârine İfakat Hanım.

       Psikolojik sorunların hat safhaya vardığı, ruhundaki sıkıntılara çözüm bulamayan onca insanın olduğu şu dönemde, İfakat Hanım’ın toprakla uğraşarak nasıl rahatladığını, ‘sevdiceğim’ dediği toprağın onu nasıl iyileştirdiğini anlatmanın bizlere de yeni bakış açıları açacağını düşündüm. Belki bizler de toprağın şifalı elleriyle tokalaşıp, mis kokusunu çekerek ruhumuza iyilik pencereleri açabiliriz. Ve belki de İfakat Hanım’ın dediği gibi “Toprak iyileştirir bizi…”

Saygılar, sevgiler.


Sıradaki Habere Kaydır