YAŞ ALMIŞ BÜYÜKLERİMİZ, MANEVİ İKLİMİMİZDİR.

İnsan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Değişmez bu döngünün içinde ömrü olan herkes yaşlanmaya adaydır. Eğer ömrümüz var ise yaşlılık hepimizin kapısına gelecek ve geçen her günde varlığını daha fazla hissettirecektir. Bu düşünceler ile bulunduğum yaşta değil de yaşlandığım ana gittiğimi düşünerek bu yazıyı yazmaya çalışacağım kıymetli dostlar. Sizler de bulunduğunuz yaşta değil de ileriki yaşlarınızdaymış gibi düşünerek okursanız, büyüklerimizin ruh dünyalarını anlamamız daha kolay olacaktır.
Dünyaya geldiğimiz andan itibaren evlatları için çabalayan, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan anne ve babalarımızın yaşları kemale erdi. Bizler şu anda onların geçtiği yollardayız. Onlar da bir zamanlar bizim bulunduğumuz yerdeydiler. Yetişme çağımızda onların bize gösterdiği şefkati biz onlara gerektiği gibi gösterebiliyor muyuz? Sorusu geliyor aklıma. Umarım hayat telaşına dalıp onların ihtiyacı olan şefkati ve ilgiyi ihmal etmiyoruzdur. Rabbim bizlere onların hassasiyetlerini, isteklerini, duygu dünyalarını anlayarak yaşayabilmeyi ve büyüklerimizin gönüllerini hoşnut edebilmeyi nasip etsin.
18 – 24 Mart haftası, Yaşlılara Saygı Haftası olarak kutlandı. Günümüz dünyasında yaşlılarımıza saygıya dikkat çekmek için bir hafta ayrılırken yüce dinimiz hayatımızın içine yerleştirmeyi emretmiştir. Allah- u Teala Kuran-ı Kerim’ de İsra suresi yirmi üç ve yirmi dördüncü ayetlerde; Allah’a ibadettin önemini belirtmenin hemen arkasından, anne ve babanıza iyilik yapacaksınız, demektedir. Devamında ise şayet bunlardan birisi veya her ikisi yanınızda yaşlanırsa onlara ‘öf’ bile demeyin, buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), çok öfkeli bir şekilde üç defa “Yazıklar olsun o kimseye” der. Ashab-ı Kiram merakla “Kimdir o ey Allah’ın Resulü?” diye sorduklarında; “Ana – babası veya bunlardan herhangi birisi yanında ihtiyarladığı halde, cennete giremeyip cehennemi boylayan kimse.” Der. (Müslim,Birr)
Hadisi şeriflerden, ayeti kerimelerden anlaşılacağı üzere anne ve babamız bizlerin cennet kapısıdır. Özellikle de ihtiyarlıklarında gönüllerini hoşnut edebilmek hem dünyamızı hem ahiretimizi güzelleştiriyor. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) başka bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor;
“Bir kimse anne ve babasını razı ederek sabahlarsa, onun için cennetten iki kapı açılır. Akşamlarsa yine iki kabı açılır. Birini razı ederse bir kapı açılır. Kim de anne ve babasını kızdırarak sabahlarsa onun için cehennemden iki kapı açılır. Akşamlarsa yine iki kapı açılır. Eğer yalnız birini öfkelendirmişse bir kapı açılır. Anne, babası haksız dahi olsalar, onların gönüllerini kırmamak, karşılarında öf bile dememek gerekir.” (Beyhaki, İhya).
Anne ve babamızı memnun ettiğimiz bir anda vefat edersek açılan o cennet kapılarından geçeceğimizi, kızdırarak vefat edersek cehennem kapılarına düşeceğimizin haberini veriyor bu hadisi şerif. Rabbim bizleri ana babalarının gönlünü hoş tutabilen, rızasını alabilenlerden eylesin.
Yazımızın başında kendimizi daha yaşlı olarak hayal ederek yazacağımızı söylemiştik. Beş yıl önceki hayata bakış açımızla, ruh dünyamızla şimdiki halimizin bir olmadığı gibi bundan sonraki her yıl hatta her andaki halimiz de bir olmayacaktır. İnsanın yaşlandıkça hassaslaştığına, bir büyüğümüzün konuşmalarında şahit oldum. Bizim aklımıza dahi getirmediğimiz durumlar için onların üzüldüğüne tanıklık ettim. Büyüklerimizin yürekleri kıldan hassas şu anda. Yaşları ilerledikçe de çok daha fazla hassaslaşıyor. Ondan olacak ki Rabbimiz yanlarında ‘öf’ gibi hafif bir kelimeyi bile demeyi yasaklamıştır.
Gençliğinde yaşlı birine hürmet gösteren kişiye, yaşlandığı vakit hürmet edecek birini mutlaka gönderir Allah’u Teala, diye buyuruyor Peygamberimiz (s.a.v.). Ayrıca dinimizin belirttiği gibi çocuklar ve yaşlılarımızın hürmetine rızıklandırıldığımızı unutmamamız gerekiyor. Dinimiz anne baba hakkına, yaşlılarımıza hürmete büyük önem vermiştir. Bu konuda burada yazdığımızdan çok daha fazla ayet ve hadis bulunmaktadır. Araştırmamız ve her birinin verdiği mesajı en ince ayrıntısı ile düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Şimdiki yaşımızla değil, bacaklarımızda dermanın kalmadığı, ihtiyarlığı her hücremizde hissettiğimiz yaşımızdaymışız gibi okumamız gerektiğine inanıyorum.
Zamanımızda bereketsizlikten dem vuruluyor. Alınan maaşın yetmediğinden, ay sonunu getirmenin zorluğundan bahsediliyor. Elbette ki hayat her geçen gün zorlaşıyor. Her şeyin fiyatı artıyor. Bunlar herkesin gözle gördüğü, elle tuttuğu gerçekler. Bir de çoğumuzun bakmayı akıl dahi edemediğimiz manevi gerçekler var. Yaşını almış aile büyüklerinin olduğu evde bereketin de olduğunu, nice azların çok zamana yettiğini, büyüklerin duası ile açılmaz denilen kapıların açıldığını düşünmeyi akıl dahi edemiyoruz çoğu zaman. Yaş almış büyüklerimiz, bizim manevi iklimimizdir aslında. Manevi iklimlerimize hep baharı yaşatabiliriz inşallah.
Yaşlılara Saygı Haftası çerçevesinde, huzur evlerini ziyaret edenlerin görüntülerini televizyonlardan ve sosyal medyadan görmüşüzdür. Onlara bakarken içinizden cız diye bir ses geldi mi sizin de? “Acaba ben orada olsam, evlatlarım olduğu halde huzur evinde kalmak zorunda olsam ne yapardım?” diye düşündünüz mü siz de? Evlatları varken, huzur evinde yaşamak zorunda bırakılan bir anne ve babaya yapılan en büyük zulümdür belki de bu. Rabbim bizleri evlatlarının yanında yaşlananlardan ve yaş almış anne – babasına hürmet gösteren, onların dualarını alarak hayatları ve ahiretleri bereketlenenlerden eylesin.
Yaş alan büyüklerimize hak ettiği değeri gösterebilen; evlerimizin, gönüllerimizin, hayatlarımızın, ahiretlerimizin onların varlığı ile güzelleştiğini idrak edebilen bahtiyar kişilerden olabilmek dileği ve duasıyla.
Saygılar, sevgiler.