SU GİBİ OLMAK

Hepimizin hayalleri vardır. O hayallere ulaşmak için elimizden gelen gayreti gösteririz. Hayallerimize ulaşmak öyle kolay değildir. Her şeyden önce çok çalışmamız gerekir. Çalışırken bize sunulan nasihatlerden, kitaplarda yazanlardan ve ibretlik hikayelerden dersler alarak, hayallerimize doğru yürürken bize gerekli olan motivasyonunu ve enerjiyi kuvvetlendiririz. Bugün kitaplardan bize nasıl nasihatler var onlara bir iki örnekle değinmeye çalışacağız kıymetli dostlar.

Şair Nabi’nin bir beyti var,

“Misâl-i âb ederiz, nîk ü bedle âmizeş,

Bu kâr-gehde mu’ayyen mizâcımız yokdur.”

 Şair Nabi, 1642 yılında Urfa’da doğup 1712 yılında İstanbul’da vefat eden Osm. Dev. Nin duraklama zamanında 4. Murat zamanında yaşayan bir şairimizdir.

Manası şudur: Su gibiyiz, iyi ile de geçiniriz kötü ile de.

Şair Nabi’nin bize vermek istediği bir mesaj var. Diyor ki su gibi olun… Su nedir? Rengi yoktur. Kokusu yoktur. Şekli yoktur. Girdiği kalıbın şeklini alır. Su nazlanmaz. Ben bu şişeye girmem demez. Ama hiçbir yere aldığından fazlasını dolduramayız. Kimse suya zarar veremez. Kimse suyu kurşunlayamaz. Onunla, doğru kullanıldığında taşlar dahi kesilir. Suyun varlığı hayattır… Yokluğu ölüm… İyi de suya ihtiyaç duyar, kötü de suya ihtiyaç duyar. Su coştuğunda yıkılmaz denenleri yıkar. Bunu iyi de bilir kötü de bilir.

        Bize diyor ki Nabi su gibi vazgeçilmez olun… Su gibi ihtiyaç duyulan olun. Kendinizi öyle yetiştirin ki nasıl insanlar susuz yapamıyorsa sizsiz de yapamasın. Nasıl suya iyi de kötü de ihtiyaç duyuyorsa siz de ihtiyaç duyulan olun. Nazlanmadan bulunduğunuz ortamın şeklini alın… Başınıza gelen ile nazlanmadan mücadele edin.  Ama gerektiğinde, ilkelerinize ve değerlerinize ters olan durumlarda coşmayı, çağlamayı engelleri yıkmayı bilin diyor. Yani bizler hayallerimizin ufuklarına giderken kitapların dilinden dökülenleri mutlaka dinlemeliyiz.

       Hayallerimizin ufuklarına giderken akıllı, uyanık ve idrak sahibi olmaya dikkat etmeliyiz. Bununla ilgili kısacık bir hikâye anlatacağım: Adamın biri küçük bir kuş yakalamış. Onu pişirip pilav üzerine koyup yemeği planlıyormuş. Küçük kuş avuçlarında titrerken adama bir teklif sunmuş.

“Sen ne koyunların etini ne ineklerin etini yedin de doymadın benim şuncacık etimle mi doyacaksın. Beni serbest bırakırsan, bildiğim üç altın nasihat var sana onları anlatırım. Kârlı çıkarsın” Demiş. “Tamam” demiş adam. Kuşun bazı şartları varmış.

“Birinci nasihatimi elindeyken söylerim. İkincisini şu pencereye koyunca söylerim. Üçüncüsünü ise karşı dala konunca söylerim.” “Tamam” demiş adam. Kuş adamın elindeyken ilk nasihatini söyler. “Olmayacak şeyi kim söylerse söylesin inanma.”

Adam “Anladım” dedi ve kuşu pencerenin kenarına koydu. “İkinci nasihatin nedir?”

“Elden çıkan için gam çekme, üzülme.” Dedi kuş.

“Bunu da anladım.” dedi adam. Ve kuş uçup dala kondu. Üçüncü nasihatini söylemeden önce adama:

“Kaybettin, beni elden kaçırdın akılsız kişi. On dirhem ağırlığında mücevher vardı karnımda. Büyük bir serveti kaçırdın.” Demiş. Adam başlamış ahlanmaya vahlanmaya. Ellerini dizlerine vurmaya.

Kuş bunun üzerine dedi ki: “Olmayacak şeye inanma demiştim. Demek ki anlamamışsın. Elden çıkana üzülme demiştim. Demek ki onu da anlamamışsın. Üç dirhemlik bir kuşum ben. On dirhem mücevher karnıma nasıl sığsın. Sen de akıl yok mu be adam.” Demiş. Adam rahatlayarak, “Üçüncü nasihatini bari söyle. İlk ikisinden bir kârımız olmadı. Bari ondan nasiplenelim.” Demiş. Peki demiş kuş. Üçüncü nasihatini de anlatmış. “Bu iki nasihati anlamayan kişide kâfi miktarda akıl yoktur. Üçüncü nasihat boşa gider.” demiş.

Bu hikâyeden bizim alacağımız hisseleri bir gözden geçirelim.

Hayallerimizin ufkuna ulaşmak için öncelikle kim derse desin gerçekleşmesi mümkün olmayan şeylere asla inanmamamız gerekiyor. Bu uyarı bizlere veriliyor çünkü bazen insan inanmak istediği güzel şeylere imkânsız olsa dahi inanmayı seçiyor ve bundan büyük zarar görüyor.

İkinci hissemizde ise elden çıkanlara üzülmeden yolumuza devam etmemiz gerektiğidir. Giden gitmiştir artık. Geri gelmeyecek şeyler için zaman harcamak bizi yorar. Hayallerimizi baltalar. Üçüncü hissemiz ise Aklını kullanmayı bilmeyen insanlara gerektiğinden fazla zaman ve emek harcamamak. Çünkü biz ne yaparsak yapalım bu tür insanları akıl ile hareket etmeye ikna edemeyeceğiz. Ve onlara anlatmaya çalışırken bütün enerjimizi kaybedeceğiz. O enerji hallerimize ulaşmak için bize gerekli.

         Hayallerimizin ufkundan selam verebilmek için önce hayal kurmak gerekir. Sonra hayallerimize giden yolda emin adımlarla yürümek gerekir. Emin adımlarla yürüyebilmek için ise kitapların diline, kitap gibi insanların sesine kulak vermek, emek harcamak gerekir. Hepimizin hayatında, çevresinde ya da ecdadında, yaşayan büyüklerinde kitap gibi insanlar vardır. O insanları hayata karşı duruşlarından tanırsınız. Onlar maddeye değil; insanlığa, iyiliğe, mutluluğa değer verirler. Hareketlerinde ve söylediklerinde manalar vardır. Hikmetler vardır. İşte o insanların tecrübelerinde, ferasetli sözlerinde, düşüncelerinde yollarımıza ışık tutacak çok örnekler vardır.

      Onlardan biri, Azim, sebat, irade olursa sende olursa sende, zorun hakkından gelirsin elbet. Bir diğeri, kapıyı geleni geri çevirme. Bir başkası, adımlarını düşünerek at. Başladığın işi yarım bırakma. Bir diğeri, engelleri çalışarak aş. Çalışarak tutun hayata der.

      Hayallerimizi kitapların diline, kitap gibi insanların sesine kulak vererek destekleyelim. Çünkü hiçbir hayal desteklenmeden başarıya ulaşamaz. Bütün hayallerimize ulaşabilmek dileğiyle.

Saygılar, sevgiler.