KIRMIZI İSKARPİNLER

Dokuz yaşlarındaki kız çocuğu ve kardeşleri o gün akşama kadar pencerenin önünden ayrılmamışlardı. Üçünün de gözleri yola bakıyordu. Hemen camın önündeki kanepeye yan yana oturmuşlardı. Dirseklerini pencerenin pervazına dayayıp minik ellerini yanaklarının hemen altına yerleştirerek yola bakıyorlardı. Üçünün de saçları arkadan, at kuyruğu denen model ile toplanmıştı. Arada birbirlerine bakıp, yarından sonra bayram, diyorlardı. Üç kız kardeş, heyecanla babalarının yolunu gözlüyorlardı. Çünkü babaları bugün işten döndüğümde size bayramlık almaya gideceğiz, sözünü vermişti. Babalarının işten dönmesine saatler olmasına rağmen çok önemli bir ritüeli yerine getiriyormuş gibi üç kız kardeş pencerenin önünden ayrılmıyorlardı. Anneleri, babanız mutlaka sizi almaya gelir, pencerenin önünde beklemenize gerek yok, dese de üç kız kardeş pencerenin önünde beklemekten vazgeçmediler. Üçünün de gözleri yolda, akılları alacakları bayramlıklarının hayalindeydi. Dokuz yaşında olan, babam bana ne renk elbise alırsa alsın ben kırmızı iskarpin istiyorum, dedi. Sekiz yaşında olan, ben elbiseme uygun iskarpin isterim, dedi. En küçüğü, ben hangisini beğenirsem onu alacağım, dedi. Onlar bayramlıklarının hayallerini kurarak daha bayram gelmeden mutlu olurken, yolda elinde erzak çantaları ile gelen babalarını görünce birden ayağa kalktılar. Odadan, koridora oradan merdivenlere doğru, “Babam geldi!... Babam geldi!... Babam geldi!” diyerek koştular. Onların bu hallerine bakan yıllardır babalarını görmediklerini düşünebilirdi. Merdiveni henüz çıkmaya başlayan babalarına sarıldılar. Öyle sarıldılar ki babaları dayanamayıp ellerindeki erzak poşetlerini yere bırakarak, evlatlarının üçüne birden sarıldı. Merdivenleri çıkarken, baba ne zaman bayramlık almaya gideceğiz, cümlesi yankı yapıyordu.
Bu üç kız kardeşin çocukluklarına denk gelen seksenli yıllarda, bir babanın erkek çocuğunun olması ayrıcalık olarak görülürdü. Bu üç kız kardeş çok şanslıydı. Babalarının bir kez bile erkek çocuk isteği olmamıştı. Evlatlarına hep cennet müjdecisi olarak bakıyordu. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kız çocuğu yetiştirenlere müjdeler vermişti. Dini bilgisi çok derin olmasa da helale, harama dikkat eder, kız çocuklarını helal rızıkla yetiştiren babaların ne kadar şanslı olduğunu hadisi şerifin ışığında bilirdi. Kızlarına, evimin bereketi, derdi. Evlatlarının mutlu olması için elinden geleni yapardı. Onların ihtiyaçlarını temin etmenin yanında ruh dünyalarını da desteklerdi. Bütün yorgunluğuna rağmen her akşam onlarla oyunlar oynardı. Bunu sadece evlatlarının mutlu olması için yapmazdı. O da evlatları ile oyunlar oynamaktan çok mutlu olurdu. Kızlarının gülüşü dünyalara bedeldi. Bu üç kız kardeşin babaları, kızlarını çok severdi…
Bayramlık almaya gittikleri mağazada, hangi kıyafeti istiyorsanız onu alalım, diyerek üç kızı ile bayramlıkları özenerek seçmişlerdi. Her bayram aynı mağazadan alışveriş yaparlardı. Kızlar bunu bildikleri için o mağazanın önünden her geçtiklerinde vitrine iyice bakarlardı. Dokuz yaşlarındaki kardeş, vitrinde gördüğü kırmızı iskarpini günler öncesinden beğenmişti. Şimdilerde çocuk ayakkabılarına pabuç dense de o zamanlarda bayanların giydiği böyle deri ya da deriye benzeyen, üzerinde aksesuarı olan ayakkabılara, iskarpin, denirdi. Küçük kız da kırmızı iskarpin diyordu en beğendiği ayakkabıya.
Bayramlıkların her birine ayrı ayrı paket yaptırdılar mağazada. Üç kız kardeş mağazadan çıkarken kendi paketini, yüzünde dünyalara bedel bir tebessümle taşıyordu. Babaları bu tebessümü görmekten aldığı mutluluğu başka hiçbir şeyde tadamıyordu. Onun üç dünyaya bedel tebessümü vardı gönlünde…
O gece ve ertesi gece üç kız kardeş, başının ucuna koydukları bayramlıklarıyla uyudular. Dokuz yaşlarındaki kız kardeş, kırmızı iskarpinlerini gözlerinin hizasında bir sandalyenin üzerine koymuştu. Uykuya dalana kadar kırmızı iskarpinlerine bakıyordu. Rüyasında yine kırmızı iskarpinlerini görüyordu. Sekiz ve yedi yaşlarındaki kız kardeşler de uykuya dalana kadar kafalarını çevirip çevirip bayramlıklarına bakıyorlardı.
Dokuz yaşlarındaki kız çocuğu ömrü boyunca kırmızı bir ayakkabı gördüğünde, hep o mutluluğu yaşadı içinde. Her gördüğünde, benim de kırmızı iskarpinim olmuştu, diyerek babasının gözlerindeki sevgiyi hissetti. Kardeşleri de her bayram arifesinde babalarıyla yaptıkları bayramlık alışverişini yad ettiler.
Babaların evlatlarının gönlüne ektiği sevgi tohumuydu eskiden bayramlık alışverişleri. Şimdilerde bir çocuğun hissetmekten uzak olduğu bir tatminlik duygusu vardı sevinçlerimizde. Başımızın ucuna koyduğumuz bayramlıkları evlatlarımıza anlattığımızda, hissettiğimiz sevinci anlamakta zorluk çekiyorlar. Hatta manasız buluyorlar. Aslında her şeyin manası o zamanlarda kuvvetliydi. Sevgiyi hissetmek çok zor değildi… Bize kırmızı iskarpin yeterdi…
Her bayram, zamanında güzel diyoruz, yine de. Şimdiki bayramları çocuklarımızın gönlüne güzel bir anı, sevgi nişanesi olarak yerleştirebilmeyi bizlere nasip et Allah’ım.
En içten dileklerimle hayırlı bayramlar dilerim kıymetli dostlar.
Saygılar, sevgiler.