VAKTİMİZİ SONSUZLUĞA ÇEVİRMEK

Zamanı hayatın içinde uçsuz bucaksız bir umman gibi kullanıyoruz. Çoğunlukla nasıl geçip gittiğini önemsemiyoruz. Yaşadığımız an bir daha asla geri gelmeyecek. Ancak o anda yapıp ettiklerimiz ebedi yurdumuzun iklimini belirleyecek…
Bugün Kurban Bayramı arifesi. Ebedi yurtlarına intikal eden büyüklerimizin, dostlarımızın, komşularımızın kabirlerini ziyaret ettik. Kabir ziyareti gerçekleştirip de yüreği yumuşamayan yoktur. Canımızdan can olan sevdiğimizin kabrine bakarken bütün anılar aklımızda sıraya girer. Özlemimiz kat be kat artar. Hasret gidermek umuduyla geldiğimiz kabirde, zaman geçtikçe onlara olan hasretimizin daha da arttığını hissederiz. Mekanlarının cennet olması için dualar ederek rahatlamaya çalışırız. Onlar için zaman olgusu ortadan kalkmıştır. Fani alemin amel defterleri, sadakayı cariyeleri haricinde onlar için kayıt almaz artık. Onlara dua etmekten fazlası gelmez elimizden. Lakin bize bahşedilen her yeni güne şükrederek onu en iyi şekilde değerlendirmeye çalışmak; bugünümüze, yarınımıza, ahiretimize yapacağımız yatırımdır. Peygamber Efendimiz (S.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde zamanımızı en iyi biçimde değerlendirmeye değinmiştir.
“Her yeni gün şöyle seslenir: Ey insanoğlu! Ben yeni bir anım, yaptığın işler konusunda senin şahidinim. Öyle ise beni iyi değerlendir ki lehine şahitlik edeyim. Çünkü ben bir daha geri gelmeyeceğim. Gündüz böyle dile geldiği gibi gece de böyle dile gelir, o da bunları söyler. (Hindî, Kenzü’l Ummal, 15/336)
Günlerimizi ve gecelerimizi ebedi yurdumuzda yüzümüzü ağartacak zaman dilimleri ile doldurmayı nasip et Allah’ım. Bugün arife yarın Kurban Bayramı… Bugün geçti, bir daha gelmeyecek… Gelmeyecek ama yarın bize hediye edilecek. Ölüm meleği henüz kapımızı çalmadığına göre yarından umudumuz var. Ve yarını en iyi şekilde değerlendirmeye niyet etsek nasıl olur? Bayram günleri, sevapların katlanarak amel defterimize yazıldığı günlerdendir dinimizde. Dost ve akrabalarımız ile hasbihal ederek onların gönlüne muhabbet ile fısıldamak ne kadar güzel olur. Elimizle ikram ettiğimizden çok gönlümüzden sunduğumuz ikramın mutluluğunu yaşamak ve yaşatmak ne kadar güzel olur. Bu muhabbet belki de bizleri sonsuzluğun iklimine götürür. Vaktimizi lâyığı ile değerlendirmenin altın adımlarını atmanın bahtiyarlığına erişiriz belki de.
Bir dergide vakit ile ilgili şöyle bir cümle okumuştum: “Vakit, içinde bulunduğun hâl veya şeydir. Dünya ile dolu isen vaktin dünya, sonsuzlukla meşgulsen vaktin sonsuzluk, sevinç içinde isen vaktin sevinç, hüzünle dolu isen vaktin hüzündür.” Bu cümle derin düşünceleri içinde barındıran, insana hemen kendini sorgulatan bir cümle. Gayri ihtiyari olarak, “acaba benim vaktim nedir?” sorusunu kendimize sorduran bir cümle.
Sahi bizim vaktimiz ne ile dolu? Vaktimiz ne ise hâlimiz de o olur. Acaba bitip tükenen madde ile mi hâlleniyoruz yoksa sonsuzluğa mı talibiz? Nedir bizim vaktimiz? Nedir bizim halimiz? Bu soruların cevaplarının yüzümüzü de gönlümüzü de gülistana çevirecek cevaplar olmasını diliyorum.
Yüzümüzü, gönlümüzü, ömrümüzü gülistana çeviren cevaplar verebilmek, ilahi aşkın yollarında yürümeye çalışmakla olur ancak. İlahi aşkın yollarını aşındıran Yunus, “Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz.” demiştir. Bugün ziyaret ettiğim her kabir bunu fısıldadı kulağıma. “Bu dünya kimseye kalmaz.” Bu dünya kimseye kalmıyorsa neden sonu olana talip olur ki insan? Sevgi sonsuzluğun sembolüdür. Sonsuzluğa talip olmak, sevgi ile yaşamak, yaşatmak ne kadar güzel. Sevgi ile yaşayanların isimleri, fani dünyadan göçseler de yüzyıllar geçse de anılıyor. Bakın Yunus’a o ilahi aşkın yollarını sevgi ile yürüyerek sonsuzluğa talip olmuştur. Sadece ismi değil şiirleri de yüzyıllardır dillerde, gönüllerde.

Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni.
Yunus, deyince çoğumuzun aklına ilk bu dörtlük gelir. Sadece bu dörtlük bile Yunus’un vaktinin, halinin ne olduğunu gösteriyor. Yunus’un vakti de hali de sonsuzluk. Aslında sonsuzluğa talip olanlara bir reçete hükmünde bu dörtlük. Varlık da yokluk da Yunus’un umurunda değil. O aşk ile avunuyor. O sadece ilahi aşkını istiyor. Yunus derecesinde olmak elbette kolay değil. Boğazımıza kadar maddeye dalmışken zorun da zoru… Ancak sevmek ile başlamak imkânsız değil…
Hazır yüreğimiz bugün kabir ziyaretlerinde yumuşamışken, bayram bereketi ile gelmişken sevgi tohumları ekelim mi yüreğimize? Sevgi tohumları ekelim mi yüreklere? Her yürekten sevgi kokusu gelsin mi? Bu bayramı milat edinerek vaktimizi sonsuzluğa, halimizi sonsuzluğa çevirmeye ‘Sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz.’ diyerek başlayalım inşallah. Çünkü bu dünya gerçekten de kimseye kalmıyor…
Vaktimizi sonsuzluğa, halimizi sonsuzluğa çevirebilmek dileğiyle hayırlı bayramlar.
Saygılar, sevgiler.