KADER BAĞI

Gün be gün harcadığımız ömür sermayemizde, ilmek ilmek işlediğimiz hayatımızın kalitesini artırmak için birçok bağa ihtiyacımız vardır. Bu bağlar ile hayata daha sıkı tutunuruz. Toplumsal ilişkilerimiz bu bağların sağlamlığı ölçüsünde kuvvetlidir. Aile bağı, kan bağı, dostluk bağı vb. bağların bütününe sosyal bağlar denilmektedir. Sosyal bağlar; insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde duygusal yakınlıklar kurmalarıyla oluşurlar. Birbirleriyle olan etkileşimlerinin ölçüsüne göre kuvvetlenirler. Bazı bağlar maddi çıkar ilişkileriyle kuvvetlenirken bazı bağlar sadece manevi haz üzerine kurulmuştur. Maddi çıkarın etkin olduğu bağların sağlamlığı, çıkar ortadan kalkınca zayıflar ve zaman ile bu bağlar kopar. Manevi haz üzerine kurulan bağların kuvveti samimiyete dayanır. Samimiyet var oldukça o bağlar gün geçtikçe kuvvetlenir. İnsana güven verir.
Kısaca sosyal bağlarımızdan dilimizin döndüğünce bahsetmeye çalıştık. Bu sosyal bağlara bir tane de ben eklemek istiyorum. Daha önce birileri bu şekilde adlandırma yapmış mı bilemiyorum. Bahsedeceğim bağı, tanıklık ettiğim bir telefon konuşmasından sonra hikayesini öğrendiğim bir olay üzerine isimlendirdim.
Şahit olduğum telefon konuşması iki hanımefendi arasında geçiyordu. Hanımlardan bir tanesi altmış yaşlarında diğeri ise kırk yaşlarında. Kırk yaşlarında olan hanımefendi altmış yaşlarında olan hanımı aradı. Altmış yaşlarında olan hanımın telefonunun sesi oldukça yüksek çıkıyordu. Telefon görüşmesini dışarıya çıkma ihtiyacı hissetmeden bizim yanımızda gerçekleştirdi. Biz bütün konuşulanları duyuyorduk. Kırk yaşlarındaki hanımefendi “Teyzeciğim nasılsın?” diyerek girdi söze. İnce ince sağlık durumunu sordu. Neler yaptığını, hayatının nasıl geçtiğini, nelerle meşgul olduğunu sorduktan sonra hayat telaşesinin içine daldığı için uzun zamandır arayamadığını söyledi. Arayamadığı için özür bile diledi. Altmış yaşlarındaki hanımefendi de telefonun ucundaki kişiye evladının hâl ve hatırını soran bir içtenlikle yöneltti sorularını. “Sen nasılsın kızım?” diye başladı sözleri. Altmış yaşlarındaki hanımefendi her sorduğunda, telefonun ucundaki hanım annesine anlatır gibi anlattı dertlerini. Uzun uzun dinledi altmış yaşlarındaki bayan. Nasihat etti. Tavsiyelerde bulundu, bütün içtenliğiyle. Anlattığı durumlara göre yapılması gerekenlerden bahsetti. Üzgün olduğu durumlar için teselli etmeye çalıştı. Bir ara paylaşmak zorunda kaldıkları o kısa zaman diliminden bahsettiler. İkisi de gözyaşlarını yansıtan ses tonlarıyla konuşmalarını sürdürdüler. Telefon görüşmesinin bitmesine yakın altmış yaşlarındaki hanımefendi, derdini anlatan kırk yaşlarındaki hanımefendiyi motive edici cümleler kurdu. O cümleleri ve o anki ses tonunu duysaydınız, yanınızdakini yılların psikoloğu sanabilirdiniz. Aralarında müthiş bir diyalog vardı. Ondan da önemlisi aralarında harika bir samimiyet vardı. Sanki yıllarca yedikleri içtikleri bir gitmiş dostlar gibiydiler. Telefonu kapatınca altmış yaşlarındaki hanımefendi bize konuştuğu kişiyi anlatma gereği hissetti. Açıkçası kim olduğunu biz de çok merak ettik. Çünkü hanımefendinin çevresinden tanıdığımız biri değildi.
Altmış yaşlarındaki hanımefendiyi arayan kişi Hollanda’ da yaşıyormuş. Hastanede yirmi gün kadar aynı odayı refakatçi olarak paylaşmışlar. Altmış yaşlarındaki hanım kanser hastası olan eşinin refakatini üstlenirken, Hollanda’dan arayan hanım ise kanser tedavisi gören annesinin refakatini üstleniyorlarmış. Hastanede bulundukları zaman diliminde aynı kaderi yaşamışlar. Aynı acının hamurunda yoğurulmuşlar. Aynı ateşten çemberin içinden geçmişler. Birbirlerine zaman zaman yardım etmişler. Zaman zaman birbirlerinin göz yaşını silmişler. O zor zamanları birbirlerine destek olarak geçirmeye çalışmışlar. İkisi de sevdiklerini kaybetmenin acısını derinden hissetmişler. Baksanız çok kısa bir zaman beraber olmuşlar ama konuşmalarını dinlediğimizde kırk yıl bir arada yaşamış insanları dinliyor hissine kapıldık. Aralarında ki bağın kuvvetini konuşmalarından hissetmiştik. Nedenini altmış yaşlarındaki hanımın anlattıklarından sonra anladık. Aynı kaderi paylaşan iki insanın aralarındaki o güçlü bağa şahitlik ettiğimde “Kader bağı” kelimeleri döküldü dudaklarımdan.
Az önce de bahsettiğim sosyal bağların arasında, kader bağı daha önce anılmış mı bilemiyorum. Ancak böyle bir bağın hem de çok güçlü bir bağın olduğuna yakından şahitlik ettim. Aynı dertleri paylaşan insanların birbirlerini daha iyi anladıkları muhakkaktır. Hatta bunun için atasözleri dahi vardır. Aynı kaderi paylaşan insanların birbirlerine bu kadar bağlandıklarına ise ilk kez şahitlik ediyordum. Karşımda telefon görüşmesi yapan insanlar sanki yirmi gün bir ortamda bulunan insanlar gibi değil de anne – kız gibiydiler. Onları böyle bir samimiyet ile birbirlerine bağlayan şey paylaştıkları acı olmalıydı. Demek ki bir insan ile geçirdiğin süreden çok o insanla paylaştıkların önemli… Her insanın yaşamaktan korktuğu bir acıyı paylaşmıştı bu iki insan. Aralarında insani ilişkinin üstünde kader bağı oluşmuştu. Yıllar geçse bile belki de aynı samimiyeti korumalarını sağlayacak bir bağ. Belki de birbirlerinin sesini duyarken, o anda hastanede bekledikleri sevdikleri geliyordur gözlerinin önüne… Ondan belki de bu kadar uzun sürdü telefon konuşmaları…
Eğer biri ile kader bağımız oluşacaksa bunun mutlu günler için olmasını diliyorum. Allah kimseye sevdiklerinin amansız hastalıklara düştüğünü göstermesin. Allah bizim ve sevdiklerimizin, hepimizin kaderini, ömrünü güzel eylesin. Ve güzelliklerde kurulacak sağlam bağlar oluşturmayı nasip etsin.
Saygılar, sevgiler.