DÜNYA KAYIP!

Baharlarımız yüzlerimiz kadar sadeydi
Ve gönüllerimiz geçmiş kadar taze.
Ellerimiz bakire çeyizi kadar ak
Günlerimiz temiz, kirden arı, pak.
Henüz kir, katran tutmamıştı dünyada
Çocuklar can çekişmiyordu savaşta.
Kör değildik henüz acıya,
Sağır değildik iniltiye, ağıta
Ve aç kalmamıştık insanlığa.
Baharlarımız yüzlerimiz kadar sadeydi
Ve gönüllerimiz geçmiş kadar taze.
Henüz temizdi ellerimiz, temizdi dünya.
Ne zaman körlüğe, sağırlığa aşina olduk?
Kirde debelene debelene kaybolduk.
Dünya kayıp, bahar kayıp, masumiyet kayıp…
Olanı seyre durduk ne aradık ne sorduk.
Bugün “Kayıp” isimli şiirimizle başladık yazımıza kıymetli dostlar. Dünyanın, insanlığın, masumiyetin kayıp olduğunu düşünüyorum. Böyle düşünüyorum çünkü çocukların savaşlarda can çekiştiği bir dünya kendinde değildir. Savaş mağduru binlerce çocuğa sahip çıkamayan bir insanlık kendinde değildir. Savaşların çocuk kanı döktüğü bir dünyada masumiyet, o çocuklarla birlikte ölmüş demektir.
Bütün dünya içindekilerle birlikte kayıp. Bir tek kendinde olan, zulme ve soykırıma rağmen hâlâ direnmeye çalışan, Filistin’dir. Gazze’dir diri olan, var olan, kendinde olan… Dünya kendini ne zaman bulur bilinmez. Her şey olup bittikten sonra insanlık Gazze imtihanını kaybettikten sonra dünyanın kendini bulması da anlamını yitirir zaten. Çünkü bu bulma kendini aklama gayretinden öteye gitmeyen, içi boş, vicdan tiyatrosundan ibaret olur. Hep böyle gitmek zorunda mı? Birilerinin oynadığı; insanlık yönünden içi boş, buram buram din ayrımcılığı, buram buram kapitalizm kokan tiyatrolara hep alkış tutmak zorunda mı dünya? O tiyatro sahnesi kan gölüne dönse de alkışa devam etmek zorunda mı? Dökülen kanın miktarı arttıkça az göstermek ve sıradanlaştırmak için ayağa kalkarak alkışı artırmak zorunda mı dünya? Bu soruların cevaplarını verebilecek dirayete sahip bir dünya var mı gerçekten? Dünya kayıp… İnsanlık kayıp… Masumiyet kayıp…
Evet dünya kayıp. Ancak “Dünya kayıp.” diyerek kurtulamayız üzerimize yüklenen mesuliyetten. Dünya kayıp da olsa biz kendimizi bulmak zorundayız. İçimizdeki insanlığı bulmak ve yaşatmak zorundayız. Masumiyeti gün yüzüne çıkmak zorundayız. “Bir tek bizim kendimizi bulmamızla olur mu?” sorusu çevirmesin bizi yolumuzdan. Evet olur! Dünyadaki bütün güzel oluşumlar önce tek kişinin gayretiyle hayata geçmiştir.
Gazze’ye yapılan zulüm başlayalı neredeyse beş ay olacak. Beş ay içerisinde zulmü bile kabullendik neredeyse. Oysa önceleri ne kadar da kararlıydık boykotları devam ettirmek konusunda. Boykot edilen markaları sokaklara dahi yapıştırıyorduk. Zaman geçtikçe gördük ki asıl; zulme bile alışan, verdiği kararların arkasında duramayan, kararlarının sürekliliğini sağlayamayan irademizi boykot etmeliyiz. Etmeliyiz ki kaybolan irademizle birlikte kendimizi bulmalıyız.
Kararlarımıza sahip çıkarak, irademizi sağlamlaştırarak kendimizi bulmalıyız. Gönlümüze ve avuçlarımıza ektiğimiz dualarla insanlığımızı, bizi terk eden merhameti bulmalıyız. Biz bunları bulmayı başarırsak masumiyet, koluna taktığı çocuklarla birlikte, bizi bulacaktır.
Kör olmayalım acıya, sağır olmayalım iniltiye ve ağıta, aç kalmayalım insanlığa… Kendimizi bulalım. Dünyayı bulmaya buradan başlayalım. Dua dua bulalım dünyayı. Dua dua bulalım insanlığı. Ve dua dua gelsin masumiyet kapımıza. “Duadan ne olur?” demeyelim. “Dünya dua ile durur.” demiş eskiler. Biz belki de önce duayı kaybettik. Dua dua bulalım bütün kaybettiklerimizi.

Saygılar, Sevgiler