DAMAK TADI DEĞİŞECEK KADAR…

Akıp giden bir zamanın girdabında kendini bulmaya çalışan insanların çağındayız. Kendini bulmaya çalışan inşaların çağı, dedik ama kendini aramayı reddedenlerin sayısının daha fazla olduğu bir çağdır içinde bulunduğumuz yıllar. Kendini aramak gayesi olmadığından kendine yabancılaşan insanların olduğu bir çağ…
Kendini aramak, kendini bulmak kelimeleri varsa daha öncesinde yitirilen bir öz var demektir. Bütün dünya için bunu söylemek pek doğru olmaz. Ancak memleketimizde şahit olduğumuz bir olgudur bu. Hem de azımsanmayacak kadar çok şahit olduğumuz… Genelleme yapmak doğru değildir. Kimileri sımsıkı bağlıdır özüne. Özüne bağlı olmakla kuvvet bulur. Bu kuvvet bütün hayatında hissedilir. Kimileri özünü tanıma şansına dahi erişememiştir. O gelmeden önce özünü zedeleyenler olmuştur. Kimileri ise ailesi tarafından bir sonraki nesle aktarılmak için korunan özlerini beğenmemektedirler. Hatta reddetmektedirler. Özünü tanıma şansını yakalayamayanlardan bir kısmı araştıra araştıra bulur özünü. Sımsıkı sarılır ona. Bu insanlar özüne bağlı olanların nasıl şahlandıklarını görenler, keşfedenlerdir.
Özlerini beğenmeyip reddedenler ise bırakın şahlanmayı hayata zar zor tutunabilmektedirler. Çünkü onlar her şeyden etkilenirler. Fırtına şöyle dursun meltemden dahi etkilenirler. Çünkü onlar göründükleri kadardır. Toprağının altındaki onları sağlamlaştıracak köklerini çoktan kesmişlerdir.
Aslında özünü beğenmeyen insanlar için genellemeler yapılmıştır. “Özenti” bu genellemelerden sadece bir tanesidir. Özünü beğenmeyen özenti olmaya mahkumdur aslında. Özünü yaşatmayı reddettiğine göre kendine başka bir yaşayış şekli bulması gerekmektedir. Yaşayış şeklini, popüler kültürde gördüğü hoşuna giden örneklerden seçmektedir. Popüler kültür ise her dönem farklılık göstermektedir.
Popüler kültürü yaşayış şekli olarak seçenler “Değişim” e vurgu yapmaktadırlar. Değişimin insanı ileriye götürdüğüne de. Aslında bir bakıma doğru söylemektedirler. Değişen çağa ayak uydurmak, teknolojiyi yakından takip etmek, çağın gerektirdiği bilimi ve öğretileri hayatına sentezlemek insanı ve toplumu ileriye taşımaktadır. Ancak değişim kültürün ve özün altına bir bomba gibi döşenmezse bizi ileriye taşır. Değişim ile yaşam kalitesi ve verimliliği artırarak zamanı etkin kullanmayı hedeflemek gerekmektedir. Ancak bu şekilde değişim, gerçek manada faydalı olabilmektedir.
Sosyal medyada karşılaştığım bir ifadeyi sizinle paylaşmak istiyorum kıymetli dostlar. Anlatan kişi Fas’a gitmiş. Orada bir yemeği çok beğenmiş. Meyve ve etin birlikte kullanıldığı bir yemekmiş. Restoranın sahibi ile görüşürken Türkiye’den geldiğini ve yediği yemeği çok beğendiğini, söylemiş. İlk defa böyle bir yemek yediğini de eklemiş. Restoranın sahibi:
“Çok şaşırdım. Oysa sizin memleketinizde çok daha iyisi olmalıdır. Çünkü bu Osmanlı mutfağından taklit ederek yaptığımız bir yemektir. Hatta sizde bunu kuru erikle yaparlar.” demiş. Sosyal medyadaki kişi:
“Restoran sahibinin bu cümlesi yüzüme tokat gibi çarptı. Sarsıldım adeta. Özümüzden damak tadımız değişecek kadar uzaklaştığımızı o zaman anladım. Ne olmuş bize böyle.” dedi.
Damak tadı değişecek kadar özden uzaklaşmak, koskoca bir kültürü yok saymak hatta katletmektir.
Mercek bize döndüğünde dürüstlükle yanıtlanmalı bütün sorular. Değişimi doğru tatbik ettik mi? Değişim özümüzü katletti mi? Damak tadı değişecek kadar uzaklaştık mı özümüzden? Dürüstlükle verilen cevaplar bizi kendimizi bulduracak mı? Yanıtlarımızın müsbet olması dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.