YÜRÜYEN VAHŞETLER

Ah dünya, güzel dünya, kötüleri üzerinden fırlatıp atsan olmaz mı? Kötülerin kötülükleriyle hayatlarını zindana çevirdiği insanları sarıp sarmalasan, en güzel yüzünü göstersen mazlumlara olmaz mı? Senin de beklediğin bir zaman mı var? Vardır elbet… Kötüleri atamıyorsan üzerinden en azından kötülüklere sessiz kalanları atsan olmaz mı? Kötülüğe sessiz kalanların sana verdiği yük artık yetmedi mi?
Ah dünya, sessizliklerini hep seni suçlayarak örterler, bilirim. Zalimliklerini hep senin üzerine atarlar. “Zalimsin dünya.” derler de burunlarının dibindeki zulme “Dur!” demezler, bilirim. Bütün kötüleri fırlat işte üzerinden. Onların iğrenç yüklerinden kurtul. İyi insanlarla, güzelliklerde kendini bul. Olmaz mı? Sen de ilahi emri mi bekliyorsun? İlahi adalet en güzel adalet mi? Evet en güzeli ilahi adalet… Öyleyse söyle, ne zaman kopacak kıyamet? Söyle ey dünya, zalimlerin imparatorluğu ne zaman yıkılacak?
Dünya ile dertleştiğim şu iki paragrafa benzeyen cümleler siz de kurdunuz mu kıymetli dostlar? Vicdanı olan her insanın, iyi olmak yolunda yürümeye çalışan her kişinin böyle cümleler kurduğunu düşünüyorum. Çünkü öyle kötülükler cereyan ediyor ki hayatta, kötülüğü yapanları da kötülükleri de fırlatıp atası geliyor insanın.
Her şeye rağmen iyi ve güzel kalmayı başaran insanların varlığı yüreklere su serpiyor sadece. “İyi ki iyiler var.” diyerek, kötülerin varlığını unutmaya çalışıyoruz.
Dün çok kötü bir haber duydum. Çok kötü, iğrenç, mide bulandırıcı ve zalimce bir haber. Duyduğum haberin tamamını anlatmaya gücüm yetmez. Yazmaya utandığım ama yazmazsam, zalimlerin zulmünü haykırmazsam insanlığımdan utanacağım bir kötülük…
Haber, “On iki yaşındaki bir kız çocuğuna, üç kişi…” diye başlıyor. Devamını yazmaya gücüm yok. Bu kadarını okumak dahi başınızdan kaynar sular döktü, değil mi dostlar. O üç kişiyi parçalamak istediniz, değil mi? İnkâr etmeyeceğim, ben parçalamak istedim. Parçalamak ve her parçasını köpeklere atmak istedim. Bu haberi duyduğumdan beri kendimde değilim.
Hani diyoruz ya hep “Başkasının derdini hissetmek.” diye. Bu vahşeti yapanların dertsiz kaldıklarını düşünüyorum. Kendileri dertsiz oldukları için başkalarının derdini hissetmeyi akıllarından dahi geçirmediklerini düşünüyorum. Ve anlıyorum ki başkasının derdini hissetmeyenler zamanla kendileri dert oluyorlar. Zulme “Dur” demeyenler, gün geçtikçe zulmün kendisi oluyorlar. Bu düşünce, zulme sessizliğin insanı vahşete götürdüğünün kanıtıdır. Vahşete yürüyenler, vahşetin kendisi oluyorlar. Yürüyen vahşetler geziyor aramızda… Sokaklarda… Kuduz bir köpekten daha tehlikeli vahşetler… Bu vahşetlerin durdurulması lazım.
Kanunlar… diye başlayan cümleler kurmak, üzerimizdeki mesuliyeti kaldırmamaktadır. Evet, kanunlar ceza vermek, adaleti sağlamak için vardır. Olay olduktan sonra uygulanır. Mazluma olan olduktan sonra… Bizim üzerimize düşen, toplum içindeki vahşeti, zarar vermeden sindirmektir. Ya da vahşet olduysa vahşeti destekleyen ve normalleştirmeye çalışanları sindirmek, etkisiz hâle getirmektir.
Bu vahşetin yaşandığı yerde yaşayan bir akrabam, öğle yemeği için bir restorana arkadaşı ile gitmiş. O restoranda, hemen arkalarında oturan biri vahşeti normalleştirmeye çalışan bir cümle kurmuş. Anlaşılan, o da yürüyen vahşetlerden sadece birisi imiş. On iki yaşındaki çocuk için kurduğu cümle, “O da iyi biri değilmiş.” imiş. Akrabam olan hanımefendi, duyduğu bu söze, haklı olarak, çok sinirlenmiş. Eminim kelimeler, o vahşetin ağzından çıktığı için utanmıştır. Ama vahşet, söylemeye utanmamış.
Akrabam, sinirle ayağa kalkmış, adama dönmüş, yüksek sesle, “Sen ne diyorsun? Söylediğini kulağın duyuyor mu? Kişi, dediğin on iki yaşında bir çocuk!.. Ç O C U K!” demiş. Bağrışmayı duyan restoran sahibi gelmiş yanlarına. Akrabam, olayı anlatmış. Restoran sahibi de çok sinirlenmiş. Akrabamın siniri geçmemiş. “Defol git buradan. Senin gibi pis zihniyetlilerin toplumda yeri yoktur.” demiş. Yürüyen vahşet cevap vermiş, “Sen beni buradan nasıl kovarsın?” demiş. Bir de cevap verebilmiş…
Restoran sahibi girmiş devreye. “O kovmazsa ben kovarım. Senin gibilerin restoranımda yeri yok. Defol git!” demiş.
“Vahşeti sindirmek ve etkisiz hâle getirmek.” derken bunu kastediyordum kıymetli dostlar. Vahşetin olmasına engel olamadıysak; hiç yoktan vahşeti yapanları haklı çıkarmaya yönelik en ufak cümleye dahi müdahale etmekten bahsediyordum. Vahşetin sesini kesmekten bahsediyorum.
Var olan her ahlaksızlık ve ahlaksız, her zulüm ve zalim bu şekilde irdelense, sesi kesilse, tehlikeli boyuta gelmeden toplum içinde etkisiz hâle getirilse emin olun bu yaşanan vahşetin binde biri yaşanmayacaktır. Susmak zulmü kabul edip desteklemek demektir. Zulme susmak dilsiz şeytan olmak demektir. İyi olmak yetmemektedir. İyilerin şuurlu ve kuvvetli olması da gerekmektedir. Kuvvetli olup zulme “Dur” diyebilmeleri gerekmektedir.
Saygılar, sevgiler.