CEVAPLAR NEREDE GİZLİ?

Bu hafta yazımıza bir soru ile başlamak istiyorum kıymetli dostlar. Zaman zaman dünyayı, insanları ve kendinizi anlayamadığınız, yaşananları anlamlandıramadığınız oldu mu hiç? Benim çok oldu. Bu anlam veremeyişimizin üzerine düşündüğüm de çok oldu. Sosyal medyada ve çevremde de benim ile aynı durumda olan insanların varlığını gördüğüm için bu hafta bu konu üzerine yaptığım araştırmalardan bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.
Çeşitli düşünce sistemlerinin, felsefecilerin ve dinlerin savunduğu ve İbni Sina’nın söylediği; “En ideal insan Allah’ın farkında olan insandır.” Sözünden yola çıkarak öncelikle yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de bu konu ile ilgili ayetlerden bazılarının ne söylediğine bakalım. “Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık. (Enbiya süresi / 16-17)” Ayeti kerimeden yola çıkarak diyebiliriz ki yaratılan hiçbir şey boşuna değildir. Elbette ki bunu hepimiz biliyoruz. Ancak bildiklerimizin farkındalığını yeterince hissedemediğimiz zamanlar olur hepimizin. Başka bir ayette “O, hanginizin daha güzel işler yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayıcıdır. (Mülk suresi /2) diyor. Sadece bu iki ayetten bile anlıyoruz ki, hiçbir şeyin boşa yaratılmadığı bir dünyada varlığımızın nedeni imtihandır… Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadisi şeriflerinde, “Ey insanlar Allah karşısında takva sahibi olun (sorumluluğunun bilincinde olan) ve dünyevi isteklerinizde mutedil davranın. Çünkü hiç kimse kendisi için takdir edilen rızkını yiyinceye kadar ölmeyecektir, rızkı gecikse bile! Öyle ise Allah karşısında takva sahibi olun ve dünyevi isteklerinizde mutedil davranın. Helal olanı alın haram olanı terk edin. (İbn Mâce, ticaret, 2)” diyerek bize yol göstermektedir. Ayeti Kerimeler ve Hadisi Şerifeler, dünyayı, kendini ve insanları anlamak isteyenlere rehber oluyor.
Yani Allah’u Teala insana değer verdi ve yarattı. Boşuna yaratmadı. Yarattığı insanın, ona ne kadar değer verdiğini fark etmesini istedi. Ve insanın yaratıldığı kadar değerli kalabilmesi için sınırlar koydu. O sınırları imtihanın sırrı olarak belirtti. Dünya ise bu imtihanın mekânı oldu. Buraya kadar yaratılışımızın ve dünyanın anlamından bahsetmeye çalıştık. Peki biz, bize sunulan imtihanda ne kadar başarılıyız? Neden bu kadar çok bocalıyoruz?
Sanırım Allah’ın bize verdiği değer üzerine kalabilmek öyle davranmak yerine enaniyetimizi kabartmayı tercih ediyoruz. Yani bize verilen nimetleri kendimiz elde etmişiz gibi böbürlenmeyi tercih ediyoruz. Her şey istediğimiz gibi olmayınca da bocalamaya başlıyoruz. Bu bizim hamlığımızdan ve ham hazlarla uğraşmamızdan kaynaklanıyor. Ham olmadan arif olunmazmış. Ancak insan ham kalmamak için büyük gayret göstermelidir. İbni Sina’nın bu konu üzerine tespitlerinden bahsetmek istiyorum.
İbni Sina “Ham hazlarla uğraşan kimseler, bir oyundan başka bir oyuna geçen, sıkıldığı an başka bir oyun isteyen çocuk gibidir. Basit hazlar peşindedirler. Ahiret zevklerini tatmin etmek için Allah’a ibadet ederler. Arif (kavrayışı yüksek olan kişi) ise veliliğin işaretlerini anlamak için yüzünü Allah’a çevirmiştir.” Demiştir. Yani basit hazlar peşinde koşan insanlar ibadetlerini bile Ahiret hazzı için yaparlar. Ariflerin dileği ise haz değil gerçek sevgiye ulaşmaktır. İbadet edenlerin içinde ariflerin ayrı bir yeri vardır.
İbni Sina’ya göre Allah ile yaratılmışlar arasındaki ilişkileri kavrayabilmek için fizik alemini kavramak gerekir. Bunun için aritmetik, matematik, geometri, mantık, müzik, doğa bilimleri, astronomi, psikoloji, fizik gibi yardımcı bilimler kullanılır. Bütün bu bilimler metafizik alemini kavrayabilmek için bir araçtır. İnsan kendisini ve ilişkili olduğu alemi bilerek, kavrayarak Allah’ı tanıyabilir. Ve gerçek kulluk şuuruna erer. (İbni Sina, Hikmet Anıl Öztekin)
Bu cümlelerden edindiğimiz çok bilgi var. Bu cümleler ışığında önce şu soruyu cevaplamamız gerekiyor. Biz Allah’ı tanımak için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Çünkü Allah’ı tanımadan kulluk bilincimize varamayız. Kulluk bilincine varamadan imtihanın sırrına erişemeyiz. İmtihanın sırrına erişemeden dünya ve içindekilerinin en önemlisi de insanın yaratılış amacını anlayamayız. İşte bütün anlamlandıramadıklarımızın, anlayamadıklarımızın cevabı Allah’ı tanıyabilmekten geçiyor. Allah’ı tanıyabilmek için gösterdiğimiz çabadan geçiyor… Yani cevaplar nerede gizli? Allah’ı tanıyabilmekte… Kulluk bilincinde gizli…
Geçmişteki bilim insanlarının hayatlarına bakalım. İbni Sina’nın sözlerine yazımızda yer vermişken önce ona bir bakalım. İbni Sina, dünyanın en ünlü hekimi. Aynı zamanda matematikçi, fizikçi, biyolog, müzikolog, psikiyatr, astronom, felsefeci. Bunlar bizim bildiklerimiz. Yani birden fazla bilim ile uğraşıyor. Keza ünlü matematikçi Harezmi gök bilimci, coğrafya, algoritma gibi bilimlerle uğraşmıştır. Araştırdığımızda bunlar gibi diğer bilim insanlarının da birden fazla bilim ile uğraştıklarını görürüz. Bu gayretlerinin sebebi sizce nedir? Gerçekten öğrenebilmek… Dünyayı ve içindekilerini keşfederek yaratıcılarını tanıyabilmek…
Bir de bize bakalım. Biz neden araştırıyoruz? Unvanlar elde edebilmek için… Neden okuyoruz? Diplomalar elde edip daha iyi, müreffeh bir hayat sürebilmek için… Hayatımızda edindiğimiz bilgilerin kaçını Allah’ı tanıyabilmek, kulluk bilincine varabilmek için edindik? Bu soruyu kendimize sorduğumuzda cevaplarımızla yüzleştiğimizde şüphesiz kendimizi muhasebeye çekeceğizdir. İşte o zaman dünyayı, insanları, kendimizi anlamaya başlayacağımızı ve yaşadıklarımızı mana iklimine dahil etme isteğimizin yeşereceğini ümit ediyorum…
Bütün sorularımızın cevabını kulluk bilinciyle bulabilmek dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.