ÇİÇEK KOKULU YÜREKLER
Koku, hayatın temelinde yatan önemli bir duyudur. Beyinde uyardığı bölgeler de bunu kanıtlamaktadır. Birçok defa bahsettiğimiz gibi hayatta kalma güdüsüne sahip canlı aleminde koku, uyarıcı şekilde görev yapmaktadır. Bu uyaran kimi zaman yönlendirici bir etkiye bürünürken, kimi zaman da tehlike faktörlü bir uyarana dönüşür.[1]
“Koku İlmi” kitabını okuduğumda, kokuların insan üzerindeki etkilerine hayran kalmıştım. Bir duyu organının insanı tehlikelerden koruduğu kadar tedavi yöntemi oluşu başka bir hayranlık konusuydu. Bu duyu organının bir çiçeği koklaması ile beyine verilen sinyaller bu sinyaller sonucu davranışlardan psikolojik duruma yapılan etki, başlı başına tefekkür sebebidir.
Koku ile tedavi muhteşem bir estetiktir. Renkleriyle, kokularıyla, dokularıyla insan hizmetine sunulmuş hediyelerdir çiçekler. Yaratanımızın bizlere sunduğu sayısız hediyelerden sadece bir tanesidir güzel kokularıyla tedavi eden çiçekler. O tedaviye kapı olan duyu organımız…
İnsanları da çiçeklere benzetirim çoğu zaman. Her yüreğin bir kokusu olduğuna inanırım. Kimi yürekler gül kokar. Kokladıkça insanı rahatlatır. Kimileri menekşe gibidir. Işıksız kaldığında soluverir. Kimi yürekler sardunya gibidir. Çevresinde mikroplar barınamaz, şifa kaynağı olur yaprakları. Kimileri aleo vera gibidir. Birçok faydası vardır ama sadece güzelliğe olan katkısı bilinir. Kimisi papatya gibidir. Bir umut uğruna yaprakları koparılır. Faydaları hiçe sayılarak. Kimi yürekler kaktüs gibidir. İçindeki şifalı sıvıyı vermeden önce dikenlerini batırır. Kimi yürekler bin bir çeşit kır çiçekleri barındırır içinde. Hangisiyle derman bulacağına şaşırır insan. Kimi yürekler maydanoz gibidir, her yere yakışırlar. Kimi yüreklerde şifalı bitkiler yetişir sadece. Herkesin derdine derman olan bitkiler. Bazı yüreklerde ise zehirli otlar yetişir. Görünüş itibariyle güzel, özü itibariyle zehirli otlar. En çok o yüreklere denk gelmekten korkar insanoğlu…
Her insanın yüreğinde farklı bitkiler boy atar. Hoş kokulu, kadife dokulu bir yüreğe denk geldiğinde orada dinlenmek ister insan. O yürekte iyileşmek ne güzeldir. Hele lavanta kokan bir yüreğe denk gelindiğinde bütün ağrılar diniverir.
Bazı yüreklerin toprağı susuzluktan çatlamıştır. Verimli bir toprağı olmasına rağmen, o yürekler bir damla suya hasrettir. Toprağı verimli yürekleri susuzluktan çatlatan, neydi? Yalnızlık… Yalnız kalan her yürek onu yeşertecek suya hasrettir.
Her yüreğin çiçeği fıtratında gizli olsa da çiçeğin tohumunu çevresi eker. Rengini aldığı güneştir çevresi. Suyuna kandığı yağmur… Ailesi, yetiştiği ortam, aldığı eğitim, dostları, yürüdüğü yollar, baktığı semalar; eker, sular, çapalar bir yüreğin toprağını. Kuraktan çatlayan bir yürek bütün bunlardan mahrum demektir.
Yürekleri envaiçeşit kokular salan dostların ve yakınların arasında ömür sürmek büyük bir lütuftur. Ondan daha güzel lütuf ise kuraktan çatlayan yüreklere su olmak, tohum olmak, güneş olabilmektir.
Çiçek kokulu yürekler, ömür yolculuğumuzda yarenimiz olsun. Çiçek kokulu yürekler güzelleştirsin yollarımızı. Aşılmaz denilen engeller, çiçek kokulu yürekler ile yatağını bulmuş akarsu gibi aksın gitsin önümüzden, ömrümüzden.
Saygılar, sevgiler.
[1] Nilhan Osmanoğlu, Koku ilmi, 2022, Motto Yayınları, Sayfa 43.