DEKOR MUŞAMBASI

“Bütün manzara, ucuz bir dekor muşambası;

Kurtuluş günü, çıkmaz ayın son çarşambası…”

Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in mısralarıyla merhaba demek istedim bugün sizlere kıymetli dostlar. Bu mısraların içerdiği mana, eminim benim anladığımdan çok daha derindir. Bu mısraların bana çağrıştırdığı, kurtuluşun görünmeyenlerde olduğudur. Hayatı, görünenlerden ibaret sayarsak onlar ucuz bir dekor muşambasıdır. Muşamba; bir şeyin üzerini örtmeye yarayan, dekoratif desenler içeren, naylon örtüdür. Hayatı, görünen dekor muşambası sayarsak kurtuluş da imkânsızdır. Çünkü “Çıkmaz ayın son çarşambası.” gelmeyecek bir günü tarif etmektedir. Bu mısralar bana “Görünmeyenleri bulmaya, anlamaya çalış. Görünmeyenler ile hayatı yorumla, görünmeyenler ile kurtuluş gününü bul. Görünenlerin altında mutlaka görünmeyen bir gerçek vardır.” diyor. Belki de sizlere çok daha güzel manalar çağrıştırıyordur.

Cumartesi günü bir program dönüşü caddede yürüyordum. Elimde içi kitap dolu bir bavul vardı. Bir gün öncesinden kendini hissettiren kırgınlığım iyice artmış, günün yorgunluğu ile gribe dönmüştü. Halsizliğimle kol kolaydık. Bir taraftan bavulu çekiyor bir taraftan da düşünüyordum. Bir gün sonra Ramazan ayı giriyordu. Bu halde nasıl oruç tutacaktım? Böyle kutlu bir zaman diliminin ilk günlerini oruç tutmadan mı geçirecektim? Bu kadar nasipsiz miydim? İlaç kullanmaya başlasam bile bir gün içinde iyileşebilecek miydim? Daha önce bir gün içinde gribi yendiğim hiç olmamıştı. Oruç tutmayı nasip et, diye Rabbime dua ettim.

Yürürken etrafıma bakındım. Üstadın mısralarında geçen “Dekor muşambası.” tabiri geldi dilime. O tabiri tekrarlarken yavaş olan yürüyüşümü daha da yavaşlatmak zorunda kaldım. Hemen önümde yaşlı bir amca vardı. Bir elinde bastonu ile ağır ağır yürüyordu. Yılların yorgunluğuna dayanamayan omuzları iyice çökmüştü. Bastona ağırlığını verebilmek için belini büküyordu. Onu geçmeye gönlüm el vermedi. Hem geçmek istesem bile kaldırım dardı. Geçerken bavulun tekerleği ayağına ya da bastonuna değebilirdi. O ağır adımlarla ilerliyordu. Ben de hemen onun arkasından… Bizim ardımızdan gelenler ise kaldırımdan iniyor bizi geçip tekrar kaldırıma çıkıyordu. Ardımızdan gelip bizi geçen bir hanımefendi, “Amca yardım edeyim mi?” dedi. Başımı kaldırdım önce sesin geldiği yöne sonra amcaya baktım. Amca önündeki basamağa çıkmaya çalışırken meğer sendelemiş. Kadın bunun için yardım teklifinde bulunmuş. Amca yere düştü. Kaldırımın kenarındaki korkuluğa tutunarak başını çarpmaktan korudu. Aslında onun düşeceğini anladığımız anda harekete geçtik ama yetişemedik. Yardım teklifinde bulunan hanımefendi ile birlikte yaşlı amcayı kaldırmaya çalıştık. Kollarından tutarak kaldırmaya gayret ediyorduk. Amca kendisi de çaba gösteriyordu ama gücü yoktu. Bizi gören bir beyefendi geldi. Amcayı kaldırdık. Amcanın yüzü kireç gibi olmuştu. Yardım eden hanımefendi “Ben amcanın gideceği yeri biliyorum. Şuradaki dükkâna gidecek. Oraya kadar ben getiririm.” dedi. Bu sözlerinden amcayı tanıdığını anladık. Biz yolumuza devam ettik. Gün boyu o amca gözümün önünden gitmedi. Ona dualar ettim. Kendim ve sevdiklerim için de dualar ettim. Yaşlanmak nasipse dinç bir şekilde geçirelim, diye.

Aslında yapılan iyilikleri anlatmak hiç hoş bir durum değildir. Adetim de değildir. Bu anı anlatmamın nedeni; hayatın görünmeyen tarafında bize sunulan nimetlere karşı farkındalık uyandırmaktır. Bu kısacık anı anlatmamın bir sebebi de bir gün içinde gribi atlatabilmemdir kıymetli dostlar. Atlatıp Ramazan ayına oruç tutabilmenin sevinciyle girebilmemdir. Sizler ne düşünüyorsunuz bilemiyorum ama o yaşlı amcanın hürmetine Allah’ın bana oruç tutmayı nasip ettiğini düşünüyorum. Aksi halde kendimi o kadar hasta hissediyorken bir gün içinde iyileşmem mümkün olabilir miydi? Görünenin altında görünmeyen sebeplerle gelen bir lütuftu bu benim için. Bu olaya lütuf olarak bakmamın bir sebebi de kutsi bir hadistir kıymetli dostlar. Hadis-i Şerif’i okuduğum kitaptaki haliyle aktarayım.

Ebu Hureyre (r.a.) dan nakledilen bir hadiste Allah Resulü (s.a.v.) nün şöyle buyurduğu bildirilmiştir: “Allah azze ve celle Kıyamet gününde (bir kimseye) şöyle seslenecek:

‘Ey Âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin.’ Şahıs,

‘Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbisin, ben seni nasıl ziyaret edebilirim?’ deyince Allah,

‘Falan kulum hastalandı, onu ziyaret etmedin. Eğer ziyaret etseydin beni onun yanında bulacağını bilmiyor muydun?’ diyecek. Allah,

‘Ey Âdemoğlu! Yiyecek istedim bana yedirmedin.’ diyecek. Şahıs,

‘Ey Rabbim, sen alemlerin rabbisin ben seni nasıl yedirebilirim?’ deyince Allah,

‘Falanca kulum yiyecek istediğinde yedirmedin. Şayet yedirseydin, bunun karşılığını benim yanımda bulacağını bilmiyor muydun? diyecek. Allah,

‘Ey Âdemoğlu! Senden su istedim bana su vermedin.’ diyecek. O şahıs,

‘Ey Rabbim, sen alemlerin Rabbisin ben sana nasıl su verebilirim.’ deyince Allah,

‘Falanca kulum senden su istediği halde ona su vermedin. Verseydin bunun karşılığını benim yanımda bulurdun.’ buyuracak.”[2]

Yapılan her iyiliğe, Allah’ın lütuflarda bulunduğunu vurguluyor bu kutsi Hadis-i Şerif. Daha da güzeli, kulunun yaptığı iyilikleri kendine yapılmış sayıyor. Yüce Yaratanımız iyiliği bu kadar yüceltmektedir. Tabi ki sadece Allah rızası için yapılıyorsa…

Bu Hadis-i Şerif’i okuduktan sonra kaçırdığımız iyiliklere üzülmemek elde değil. İyiliğin görünen yüzü dekor muşambası, görünmeyen yüzü Allah’ın lütfu…

Hayatın görünmeyen yüzünü ve manayı, dekor muşambasının altına bakmadan göremeyiz. Ahiret nimetlerimiz dekor muşambasının altında. Muşambayı kaldırıp altındaki nimetlerden nasiplenmek dileğiyle. Hayırlı Ramazanlar.

Saygılar, sevgiler.


[1] Çile, Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Yayınları, Sayfa 435

[2] Prof. Dr. Hakkı Ünal, 40 Hadis 40 Yorum, Dib Yayınları, Sayfa 161. Müslim, Birr, 43.