EY İNSANOĞLU NE İSTERSİN?

“Ey insanoğlu ne istersin?” Diye sorsalar bize cevabımız ne olurdu? Ardı ardına isteklerimizi sıralar mıydık yoksa ‘Hamdolsun, halim vaktim yerinde, sağlıklıyım, aç değilim açık değilim, kimseye muhtaç değilim. Hayırlısını isterim.’ Cevabını verebilen bahtiyar, gönlü zengin insanlardan olabilir miydik? Bugün bu sorular ile yazımıza başlamamızın nedeni; sürekli hayatından şikâyet eden, hep daha fazlasını istemeyi adet haline getiren bizlere sahip olduklarımızı hatırlatmak niyetimizdir.
Tefekkür etmenin manevi zevkine ve bereketine nail olmuş insanlar hayatlarından hiç şikâyet etmezlermiş. Hatta bu şikâyetin isyan boyutuna gitmelerinden korktukları için şahit oldukları şikâyetlere dahi tövbe ederlermiş. Biz de güzel, tasavvuf ehli, bahtiyar insanların yaptığı gibi tefekkür ile şükür arasında hayatlarımızı süslesek ne güzel olur.
Hayatlarımızı süsleyecek tefekküre tabiattan başlayalım izninizle. İnsanın, bitki ve hayvanların yaşam kaynağı olan atmosferi düşünelim. Oksijen ve hidrojenin bileşiminden oluşan hava olmasaydı yaşadığımız dünyadan bahsetmek mümkün olabilir miydi? Peki bu gazların oranlarının şimdi olduğundan farklı olduğunu varsayalım, halimiz nice olurdu. Ya da başka canlıların yaşaması için gerekli olan diğer gazların yokluğu nelere sebebiyet verirdi? Aynı hidrojen ve oksijenin başka bir hayat kaynağımız olan suyu oluşturduğunu hepimiz biliriz. Hayat kaynağı suyun yokluğunu düşünmek bile dehşete düşürüyor değil mi? Yüce Rabbimiz, Furkan Suresi 48. Ayette “Biz gökten tertemiz bir su indirdik.” müjdesini veriyor. Bu müjdenin şükrünü eda edebilmeyi de nasip et Allah’ım.
“Yeri yaydık, oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada her şeyi bir ölçüye göre bitirdik. Orada, sizin ve rızık veremeyeceğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik. Hazinesi, bizim katımızdan olmayan hiçbir şey yoktur. Biz onu ancak belirli bir ölçüye göre indiririz.” (Hicr Suresi, ayet: 19-21) Yüce kitabımızdaki bu ayet ise yeryüzünde bize verilen birçok nimeti anlatıyor. Yeryüzünde dağlar olmasaydı, depremlerden dünyanın yaşanmayacak bir yer olacağına dair araştırmalardan haberdarızdır. İnsanoğluna verilen, büyük şükür gerektiren bir başka nimettir dağlar. Aslına bakarsanız kıymetli dostlar, tabiatta gördüğümüz her şey bizim için bir nimettir. Yaratılan her canlının hatta zerrenin bir sebebi vardır. Ağaçlar, fotosentez yapan bitkiler, polenleri taşıyan arılar, sinekleri yiyen kurbağalar, böcekleri yiyen tavuklar, türlü türlü hastalıklara şifa olan çiçekler, insanoğluna rızık olan nebatat ve hayvanlar vs. hepsi birer nimet, hepsi tefekkür ve şükür sebebi…
Daha tabiatta olan, insan hizmetine sunulan milyonda bir nimeti bile anlatmaya muktedir cümleler kuramadan yazımızın yarısına geldik. Güneşin konumundan ayın evrelerine, samanyolundan galaksilere, gelgit olaylarından okyanuslara kadar saymaya yetişemeyeceğimiz sonsuz nimetler var tabiatta. İnsan bedeni ise apayrı bir alem… Her gün aynada gördüğümüz yüzümüzde bile ne kadar çok nimet var. Tırnağımızın ucundan saçımızın teline, ufacık kıl köküne kadar binlerce nimet.
Geçtiğimiz yıllarda televizyonda bir haber çıkmıştı. Bir kişinin hayatla mücadelesini konu alan bir haber. Rahatsız olan o kişinin hayatını kaybetme riski olduğu için izole edilmiş bir odadan başka bir yerde yaşayamadığından bahsediyordu haberde. Rahatsızlığının nedeni; burundaki, dışarıdan gelen havayı süzen kılların çalışmaması, olduğu anlatılıyordu. Vücudumuzdaki ufacık bir kılın bile görevini yapmaması insanı izole edilmiş bir odaya hapsetmeye yetiyor. Bu haber, bedenimizdeki nimetlerin ne kadar farkındayız, sorusunu sorduruyor bize. Verilen nimetlerin değerini hastalık gelmeden anlayıp şükür edebilenlerden olmak ise başka bir nimettir.
İnsanoğluna verilen nimetleri saymaya kalksak biz bitiremeden belki de İsrafil sura üfler. Nimetleri saydıkça acizliğimiz ve hiçliğimiz gözler önüne seriliyor. Öte yandan Allah’u Teala’nın insanı ne kadar çok sevdiğini anlıyoruz. Verilen nimetlere ve Rabbimizin sevgisine layık bir hayat sürebilme gayretinde olmak ise incilerle bezenmiş yollarda yürümek gibidir. Bizlere böyle bir gayret nasip olur inşallah.
Şimdi başta bahsettiğimiz soruyu tekrar dile getirmek istiyorum. “Ey insanoğlu ne istersin?” Diye sorsalar bize cevabımız ne olurdu? Ardı ardına isteklerimizi sıralar mıydık yoksa ‘Hamdolsun, halim vaktim yerinde, sağlıklıyım, aç değilim açık değilim, kimseye muhtaç değilim. Hayırlısını isterim.’ Cevabını verebilen bahtiyar, gönlü zengin insanlardan olabilir miydik?
Hatırladığımız bu kadar nimetten sonra cevabım, “Bana verilen bütün nimetlerin şükrünü hakkıyla eda edebilmeyi ve hakkımda hayırlısını isterim.” Oldu. İnşallah ömrümüzü bu şuur ile yaşarız. Sizin cevabınız ne olurdu?
Hayat nimetimizin kadrini bilebilmek dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.