GELECEK ÖLMESİN

Yaz sabahının teni kavuran sıcağı pencereden içeri sızmıştı. Havanın, alevi andıran rüzgârı balkon kapısından evin içine doğru esiyordu. Her esişte evin ısısı, çekilmez bir hâl alıyordu. Ne kadar kurak bir yazdı. Kuraktan nasibini almayan kalmamıştı. Kurtlar, kuşlar, ağaçlar, tarlalar, bağlar, bahçeler her şey kuraktan nasibini almıştı. Evin balkonundan görünen ormanda çam ağaçlarının dışındaki ağaçlar sararmaya başlamıştı.
Kuraklığa rağmen muhteşem bir manzaraya bakıyordu gözleri. Sessizliği yırtan o tiz sesle irkildi, yaşlı bedeni. “Gaak, gaak.” çamaşır ipi asmak için balkon korkuluklarına kaynak edilen demirin üzerine konan bir karganın sesiydi, irkilmesine sebep olan. Karga susmuyordu. “Gaak… Gaak…” sebepsiz gaklayan kargaya dönerek, “Git buradan. Kalktım ben. Sen de kalk git buradan.” dedi. Sebepsiz yere, peş peşe gaklayan kargaların kötü haber getirdiğine inanırdı. Karga susmuyordu. En sonunda mandal sepetinden bir mandal atarak kovdu kargayı. “Kötü haber duymak istemiyorum.” diyerek. Balkondan içeri girdi. Yalın esen rüzgârın önünü kesmek için balkon kapısını kapattı. Kahvaltısını yapmaya başladı. Kahvaltısını henüz bitirmişti ki telefonu çalmaya başladı. Hemen yanında olan telefonu açtı. Telefondaki yakınının söyledikleriyle yüzünü hüzün kapladı. Sesi titremeye başladı. Sessizce, “Karganın acı acı gaklayışı boşa değilmiş meğer.” dedi.
Gencecik bir canın ölüm haberiyle sarsılmıştı yaşlı bedeni. Ölen ilçe esnaflarından birinin çocuğuydu. İntihar etmişti… “Kim bilir ne derdi vardı?” dedi, telefonun ucundaki yakınına. “Bir insan nasıl canına kıyar? Kolay mı can vermek? Allah’ım evlatlarımızın aklını, ruhunu koru. Bu acıyı kimseye yaşatma.” Telefonun ucundaki yakını, intihar sebebini açıkladığında daha çok üzüldü. İntihar eden genç, internette bahis oynamıştı. Bahis oyunu sebebiyle yüklü bir borcun altına girmişti. İntiharının sebebi buymuş. “Ah be çocuk! Canından önemli miydi?” diyebildi.
Üzüntüsü katlanarak artmıştı. “Adı oyun olan bu kumara daha kaç kurban verecek bu memleket? Kaç kişinin canı daha yanacak? Kaç yuva daha yıkılacak? Daha kaç çocuk boynu bükük kalacak? Kim ‘Dur’ diyecek bu gidişata? Terörden ne farkı var oyun kılığına girmiş bu kumarın? Daha kaç aile o kumarın attığı kor ile kül olacak? Yetti artık!” İçi yanarak kurmuştu bu cümleleri. İntihar eden akrabası değildi ama memleketinin genciydi. “Bir çocuk kolay mı büyüyor?” diyerek üzüntüsünü perçinleyen cümleleri ardı ardına diziyordu. Haklılığını haykırmanın kimseye bir faydası olmadığını o da biliyordu ancak yaşlı yüreği bu acıyı sessizce kaldıracak kadar güçlü değildi. Kendisi bu kadar üzülüyorsa intihar eden gencin anne ve babası bu acıya nasıl dayanacaktı? Bu sefer onlara dua etmeye başladı. İntihar eden gencin anne ve babasına dayanma gücü diledi yaratandan. Bu şekilde kendi acısı da hafifliyordu.
Gençler ve çocuklar gelecek demekti. Ölen her çocuk ve her genç gelecekten eksiliyordu. Geleceğin umudundan gidiyordu. Bugün gelecekten bir genç eksilmişti. Bir hiç uğruna canını kendi elleriyle Azrail’e teslim etmişti. Bir genç gitmişti… Ellerini kaldırdı. Kalan gençlik için yalvardı yaratanına.
“Allah’ım gençlerimizi ve çocuklarımızı bütün kötülüklerden koru. Onlara doğru ile yanlışı ayırt edebilme gücü ver. Kıvrak bir zekâ, güçlü bir iman, gerçek bir ilim nasip et. Boş işlerle uğraşmalarını engelle. Gençlerimizin ve çocuklarımızın üzerinde kirli emelleri olanları, elleri boş çevir. Allah’ım sen onları koru. Memleketimize böyle bir acıyı reva görme rabbim.”
Yürek burkan duası ile ellerini yüzüne sürdü. Gözlerindeki yaşları sildi. Bütün gün dilinde buna benzer dualarla yaptı işlerini. Gün boyu bir an olsun aklından çıkmamıştı intihar eden genç. O genç aklına geldikçe bütün gençliğe dua ediyordu. “Allah’ım bu memleketin geleceğini koru. Gençler gelecek demek. Gelecek ölmesin.” diyordu.
Saygılar, sevgiler.