GENÇLERDEN NE İSTİYORUZ?

Hayatın akışında herkes kendisine ayrılan yeri alır. O yerde layıkıyla durmak için elinden geleni yapar. Bizler de hayatın akışında şahsımıza ayrılan yerin kıymetini bilerek adımlar atmaya çalışıyoruz. Bildiğiniz üzere yazarlığın olmazsa olmazlarındandır gözlem yapmak. Okumanın, bilmenin dolduramadığı boşlukları doldurur gözlem. Çünkü hayatı okumak, hiçbir kitabın veremediği tecrübeyi kazandırır insana…
Son romanımızı yazarken gençleri gözlemleme ihtiyacı duyduk. Bu ihtiyaç, romanımızın gerçek hayatla bağlarını kuvvetli tutmak isteğinden ve topluma yarar sağlama gayesinden ortaya çıktı. Gözlemlerim sırasında kendi gençliğimiz ile şimdiki gençliğin arasında kıyaslama yapma fırsatı buldum. Zamanımızın geçlerini anlamaya çalışmak için onlarla empati kurmaya çalıştım. Kendimi onların yerine koydum. ‘Ben olsaydım ne yapardım?’ Sorusunu defalarca sordum kendime.
Gözlemlerim sırasında iyi ve kötü birçok örnekle karşılaştım. İyi ve kötü örnekleri sınıflandırırken toplum değerlerimizi kriter alarak, Objektif bir açı ile değerlendirmeye çalıştım. Bütün bu değerlendirmelerimin sonucunda gençlere çoğu zaman haksızlık ettiğimiz kanısına vardım.
Sizlere kısaca bunlardan bahsetmek istiyorum kıymetli dostlar. Gençleri gözlemlediğimizde iyi ve kötü örneklerle karşılaştığımızı söyledik. İnanın kötü örnekten çok iyi örneklerle karşılaşmanın sevincini yaşadım. Gençlik ölmüş, gitmiş, mahvolmuş cümlelerinin genelleme yaparak söylenmesine, bu gözlemlerimin ışığında karşı çıkıyorum artık. Gönül rahatlığı ile söyleyebilirim ki bizim çok güzel, çok temiz, idealist, çalışkan gençlerimiz var!.. Hem de azımsanmayacak kadar var. Onları gördükçe geleceğimiz adına endişelerim azalıyor.
Toplumda saygısız, umursamaz, argo konuşan, otobüste yer vermeyen, gezmeyi eğlenmeyi çalışmanın üzerinde tutan gençleri görmediniz mi? Diye sorabilirsiniz. Evet gördüm… Onları gördüğümde onlar ile kendi gençliğim arasında kıyaslama yapabilmek için bir sürü soru da sordum kendime. Kıyaslama yaparken sorduğum soruları sizinle paylaşmak istiyorum.

  • Benim gençliğimde cep telefonu olsa idi ben nasıl olurdum?
  • Ben çocukken ya da gençken sorduğum sorulara cevap verebilecek anne ya da babam çevremde olmasaydı, hepsinin benden daha önemli işleri olsaydı, ben nasıl olurdum?
  • Büyük bir ailede değil de çekirdek bir ailede büyüseydim, anne ve babamın yetişemediği yerde babaanne, dede, hala, amca, dayı ve teyze derdime yetişmeseydi ya da beni cevaplamasaydı ben nasıl olurdum?
  • Ben gençken sosyal medya olsaydı nasıl olurdum?
  • Yararlı ya da zararlı bütün bilgilere hiç yorulmadan, kütüphane yolu aşındırmadan bir anda ulaşabilseydim nasıl olurdum?
  • Ailemdeki büyükler boş vakitlerini benimle ilgilenmek, derdimi dinlemek yerine sosyal medyada geçirse idi ve beni yalnız bıraksalardı, ben nasıl olurdum?
  • Benim gençliğimde, birkaç tv kanalı yerine yüzlerce kanal olsaydı. Her birinde bir sürü dizi olsaydı ve çevremdekiler ertesi günü bu sürekli bu dizilerden bahsetselerdi ben nasıl olurdum?
  • Yaşadığım çevrede komşular birbirlerini hiç tanımasaydı. Yan yana geçerken birbirlerini tanımayan, selam vermeyen insanların olduğu bir binada otursaydım ben nasıl olurdum?
  • Bana sürekli, yüksek not almalısın, başarmalısın, çalışmalısın, derece yapmalısın, denseydi ben nasıl olurdum?
  • Gençliğimde çevremde marka tutkunluğu hat safhada olan, düşüncelerime, konuştuklarıma, hassasiyetlerime değil de önce hangi markayı giydiğime bakılsaydı ben nasıl olurdum?
  • Okuldan geldiğimde annem evde olmasaydı, günün nasıl geçti, diye sormasaydı. Akşam işten yorgun argın gelseydi ben nasıl olurdum?
  • Çocukken ve gençken bize sorumluluk verilmiş olmasaydı. Bizler ailelerimizin işe yarayan bireyleri olarak görülmeseydik, işe yaradığımızı hissetmeseydik ve bizim her istediğimiz bir anda önümüze gelseydi, tek görevimizin ders çalışmak olduğu bize sürekli lanse edilseydi biz nasıl olurduk?
    Bu ve buna benzer bir sürü soru sordum kendime o umursamaz dediğimiz gençleri her gördüğümde kıymetli dostlar. Ve o soruların cevaplarını uzun bir süre kendime itiraf edemedim. Şimdi itiraf ediyorum. Ben bu çocukların maruz kaldığı bütün bu uyaranlara ve umursamazlıklara, ilgisizliğe maruz kalsaydım, şimdi olduğum insan olamazdım. Her gün haksız yere eleştirdiğimiz gençlerin yarısı kadar bile olamazdım belki de.
    Gençlerden ne istiyoruz? Ne yazık ki bizler gençlerden vermediklerimizi istiyoruz… Vermediğimizi istemeye hakkımız var mı? Önce bu soruyu sormalıyız kendimize. Eğer onlarda bir olumsuzluk görüyorsak önce merceği kendimize çevirmeliyiz. Çünkü onlardan önce biz yaşadık, biz geçtik bu yollardan. Onlara iyi örnek olabilseydik şimdi onları eleştiriyor olmazdık.
    Toplumda yolunda gitmeyen ya da kötü giden bir durum varsa önce şunu sormamız gerekir kendimize. “Bu gidişatta benim payım ne kadar?” Dikkatinizi çekmek isterim kıymetli dostlar. “Benim payım var mı?” demiyoruz. “Ne kadar” diyoruz. Çünkü toplumda olan iyi ya da kötü her durumda bizim bir payımız mutlaka vardır. Kimileriniz söylediklerimi abartılı bulabilir. Kendilerince haklı da olabilirler. Lakin bu konuda birçok örnek vermek mümkün.
    Toplumda payımızın olduğu iyi ya da kötü olayları, başlangıçları, sonları, olguları düşündüğümüzde, etkimizin ne derece olduğunu göreceğimizi umuyorum. Hep iyilik ve güzelliklerde payımızın olması dileğiyle.
    Saygılar, sevgiler.