RUHUMU BESLEMEYİ ÖĞRENİYORUM

Çoğu zaman büyük koşuşturmaların içinde kaybeder insan kendini. Oradan oraya savrulduğunu günün sonunda anlamaya dahi mecali kalmaz. Günün muhasebesini, yorgunluğa yenik düşerek ihmal eder. Bir sonraki gün yine aynı döngüyü yaşar. Böylece ihmal ettiği muhasebeler birikir. Biriken muhasebelerin altında ezilen ruhunu göremez insan. Ruh ezildikçe sancımaya başlar. Sıkıştığı yerden kurtulmanın çarelerini arar. Çare bulamayınca haykırır, feryat eder. İnsan, koşuşturmalarında savrulurken ruhun çare arayışlarını, haykırışlarını, feryatlarını duyamamaktadır. Bir zaman sonra ruh, feryatlarını bedenin üzerinden hissettirmeye başlar. Beden sinyal vermeye başlayınca “Bana neler oluyor?” sorusunu sorar insan. Bedeninde beliren rahatsızlıkları düzeltmek için doktor kapılarını aşındırır. Bir yerini düzeltirken başka bir yerinden patlak verir rahatsızlıklar. Çünkü ruh daha sesini duyuramamıştır.
Doktorların söylediği “Birçok hastalık stres kaynaklıdır.” cümlesinin hayattaki döngüsüdür, önceki paragrafta anlattıklarımız. Bir çoğumuz bu döngünün içinde ruhlarımızı ihmal etmekteyiz. Oysa ruhun da gıdaya, ilgiye ihtiyacı vardı. Kimilerine göre ruhun gıdası müziktir. Evet olabilir. Ruha iyi gelebilir. Ancak otobüste, çalışırken ya da herhangi bir aktivitenin içinde dinlenilen müzik ne kadar ruha gıda olabilir ki? Her müzik ruha gıda olur mu? O da ayrı bir konu.
Ruha ne iyi gelir? Ruh nasıl beslenir? Ruha iyi gelen en iyi şey onu fark etmektir. Günün sonunda yapılan muhasebede vicdanın rahat olması ruha iyi gelir. İyilik yapmak ruha iyi gelir. Tebessüm etmek ruha iyi gelir. Hızlıca yürürken yolun kenarındaki çiçeğin kokusuyla durup onu koklamak ruha iyi gelir. Çocuklarla muhabbet etmek, kedilere su vermek, yolun ortasındaki taşı kimse takılmasın diye kenara koymak ruha iyi gelir. Komşu ile muhabbet etmek, sılayı rahim yapmak, denizi seyretmek, göğe bakmak ruha iyi gelir. Ağaçtan meyve toplamak, karıncaların yuvalarına rızık taşıyışlarını seyretmek, Allah’ın yüceliğini mahlukata bahşettiklerinde görmek ruha iyi gelir.
Ruha iyi gelen, onu besleyen o kadar çok şey var ki. Ve bizim yaptığımız o kadar az şey var ki. Zamanımızda insan, altmış – altmış beş yaşına kadar sürekli koşuşturuyor. Büyük işler peşinde koşuyor. O yaştan sonra ise koşuşturmalarının arasında kaybettiklerini fark ediyor. Bu sefer kaybettiklerini yaşamaya maalesef zamanı yetmiyor. Artık bedeni sahile gidip denizi seyredecek kadar güçlü de değildir. İnsan ruhunu ihmal ederken kendini ihmal ettiğini ne yazık ki ömrünün son demlerinde anlamaya başlıyor.
Gelin vakit varken ruhumuzu besleyelim. Ormanda gezmeye gidelim örneğin. Ağaçların haşmetinde Allah’ın yüceliğini görerek tefekkür edelim. Ne dersiniz?
Dün bir koşuşturmanın içerisindeydim. Tuzla’ da Marmaray’a yetişmek için çabalıyordum. Ancak benden daha çok çabalayanlar vardı. Maraton koşucusunu aratmayan şekilde koşuyorlardı. İstasyona inen merdivenleri üç üç atlayanları dahi gördüm. Ben de adımlarımı hızlandırmaya başladım. Orta yaşlarda bir hanımefendi eşine, “İnsanlar Halkalı tarafına giden hatta yetişmeye çalışıyorlar, kenardan yürü.” dediğinde yavaşladım. Ben Gebze tarafına gidiyordum. Bineceğim hattın gelmesine daha vardı. O an anladım ki koşuşturmak bulaşıcıydı.
Döngü öyle hızlı akmaya başlamış ki, başkaları koşuştururken insan kendinin geç kaldığı hissine kapılıyor. Hepimizde bir yere yetişme telaşı var. Birileri ile yarış etme hâlinden bir türlü çıkamıyoruz. Hedeflerimizi gözden geçirdiniz mi hiç? Ben geçirdim. Başarılara ait hedeflerim hep dünya ile ilgili. İçerisinde dünya barındırıyor. Tıpkı kapitalizmin dayattığı gibi. Kapitalizme karşı olduğum hâlde onun isteklerini nasıl hedef edindim dersiniz? Koşuşturmanın içinde ruhumu beslemeyi unutarak…
Artık kendime, içine iki cihanı alacak ve ruhumu besleyecek hedefler koymaya çalışıyorum. Örneğin, yürürken ya da bir şey düşünürken yüzümün aldığı o ciddi hâlden kurtulmaya daha çok tebessüm etmeye çalışıyorum. Ruhun nasıl beslendiğini keşfetme yolunda denemeler yapıyorum. Ruhumu beslemeyi öğreniyorum. Öğrendiğim her yeni şeyde ruhumla beraber bedenimin de iyileştiğini hissediyorum. İyileştikçe yaşama sevincimin arttığını fark ediyorum. Kendini yorulmuş ve bitkin hisseden herkese bu yöntemi tavsiye ederim.
Bu süreçte bir şey daha öğrendim. Ruhu beslemek sanıldığı kadar zor değilmiş. Ruhu beslemek için koşuşturmaları durdurmak da gerekmiyormuş. Dün üst geçitten geçiyordum tabi koşuşturarak. Üst geçitte bir müzisyen keman çalıyordu. Uzaktan onu gördüm. Yürümemi durdurmadan çantamdan az bir para çıkartıp geçerken keman kabının içine koyup tebessüm ettim. Üst geçitten inene kadar keman sesini dinledim. Bu durum ruhuma iyi gelmişti ve hiç zor değildi.
Ruhlarımızı beslemeyi başarmak dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.