ŞANA YAKIŞIR DAVRANMAK

Usul usul akıyordu dere. Etrafında kurbağalar sefa sürüyordu. Akarken şırıl şırıl nağme çalan derenin suyu artık azalmıştı. Kuraklıktan dere de nasibini almıştı. Dibi yosun tutmaya başlamıştı. Ama kurbağaların keyfi yerindeydi. Sanki uzun zamandan beri bestelerini çalışan bir orkestra gibi düzenli çıkıyordu sesleri. Gün biterken bu orkestraya ağustos böceklerinin sesi ekleniyordu. Hava ne kadar sıcaksa ağustos böcekleri o kadar hızlı ötüyorlardı sanki. Ufacık bir derenin etrafında günlerini gün ediyorlardı. Dünya umurlarında değildi. Ufacık dere, kuraklığı onlara unutturuyordu.
Bazı insanlar, ufacık derenin etrafındaki kurbağaları ve ağustos böceklerini andırmaktadırlar. Kendi rahatları bozulmadığı sürece hiçbir şey umurunda olmayan insanlar… Kurbağa ve ağustos böcekleri fıtratlarının gereğini yapmaktadırlar. Onların şanı o kadardır. Kendilerinden bekleneni sergilemektedirler. Onları andıran insanlar ise kendilerine verilen ruhu, aklı, vicdanı köreltmektedirler.
Aklı körelen insan, olayları doğru değerlendirmekten uzaktır. Ruhu körelen insan, hissedemez. Ne başkalarının acılarını ne de körelmekte olan ruhunun çektiği acıları hissedemez. Vicdanı körelen insan ise rahatsızlık duymaz. Yaptığı hiçbir kötülük onu rahatsız etmez. Kendisinin hataları yüzünden bedel ödeyen insanların hissettikleri artık umurunda dahi değildir. Ve ortaya tam da emperyalizmin istediği insan tipi çıkar. Sömürülmeye açık insan tipi. Bu tip insanları, emperyalizm arsız bir yayılmacılıkla sömürmeye başlar. Diğer taraftan ise pragmatik düşüncenin pençesine düşerler. Yarar sağlayamayacakları hiçbir işe girişmezler. Yarar sağlayamadıkları insanlarla diyaloglarını keserler. İyilik yapmak, onların hafızalarından silinmiş bir olgudur. Emperyalizmin ağında, pragmatik düşüncelerin pençesinde, gün gittikçe özünden uzaklaşmaktadır bu insanlar.
Bu düşünceler ışığında diyebiliriz ki insan; başkalarını önemsediği, dünyada ve etrafında yaşananları hissettiği sürece özünü koruyabilmektedir. Pragmatik düşünceden çok etrafına yarar sağlayabildiğinde mutlu olabilmektedir. Etrafıyla dengeli ilişkiler kurduğu sürece aklı körelmekten kurtulmaktadır. Yani insan yaşatarak yaşayan bir varlıktır. İnsan, çevresini önemsediği sürece şanına yakışır bir hayat sürebilmektedir.
Çevremizde gördüğümüz örnekler vardır. Zor zamanlarını büyük bir dirayetle atlattıkları halde rahat zamanlarında bocalayan insanlar… Rahatlığa ve yararcı düşünceye köle olan, emperyalizmin oyuncağı olan insanlar… Zor zamanlarında gösterdikleri dirayeti rahatlıkta gösteremeyen, zor zamanlarda yücelttikleri şanlarını rahatlıkta ayaklar altına alan insanlar…
Allah insanı, şanı yüce yaratmıştır. Kâinatta hiçbir varlığa vermediği şeyi, (aklı) insana vermiştir. Bu şanı yüce insan, şanına yakışır davranmayı reddettiğinde dünyanın dengesi şaşmıştır. İnsan şanına yakışır davranmayı reddettiğinde rolünü maddeye kaptırmıştır. Emperyalist düşünce, insanı parmağında oynatmaya başlamıştır. Ne zaman insan, şanına yakışır davranmaya başlarsa o zaman aklı keskin, ruhu diri, vicdanı hür insanlar maddeye kaptırdıklarını geri alacaklardır. O zaman emperyalizmin ağından, pragmatik düşüncenin pençesinden kurtulmayı da başaracaklardır. Allah’ın biçtiği rolü korumak, Allah’ın verdiği şana yakışır davranmak bu kadar önemlidir.
Saygılar, sevgiler.