TOPLUM SANATÇININ YUVASIDIR

Bugün biraz sanattan bahsedelim mi kıymetli dostlar? Sanatın çeşitli tanımları yapılmıştır. Sınıflara ayrılmıştır. Asırlara mührünü vuran çok değerli sanatçılar yetişmiştir. Ancak “Sanattan bahsedelim mi?” derken kastettiklerim bunlar değildi. Benim asıl bahsetmek istediğim, sanatın zihnimize ve ruhumuza olan etkileridir. Sanat size neyi çağrıştırıyor? Bir sanat eseriyle karşılaştığınızda neler hissediyorsunuz? Sizden sanatın tarifini yapmanız istense ne derdiniz?
Bana göre sanat, güzelliklerin dışa vurumudur. Güzelliklerin şekil almış hâlidir. Sanat sınıflara ayrılırken “Güzel sanatlar” sınıfı ve birkaç sınıf daha koymuşlar. Bu sınıflandırmayı yersiz ya da eksik buluyorum. Çünkü sanat zaten güzeldir. Güzel olan sanattır.
Bayramda memleketimize gitme imkânı bulduk. Orada doğanın içinde ilahi sanatı seyretmelere doyamadık. Sanki ruhumuz, bir anda hayret makamına yükseliverdi. O muhteşem sanat, tefekkür kanatlarına alıp insan aklının ulaşamayacağı mecralarda gezdirdi ruhumuzu. Bugün sanattan bahsetme isteğimiz oradan gelmektedir.
En yüce sanat ilahi sanattır. En büyük sanatkâr ise yaratıcımızın ta kendisidir. Bir ormana hiç gittiniz mi? Ya da yeşilliğin, ağaçların bol olduğu, şırıl şırıl akan bir derenin kenarında bir ağaca sırtınızı yaslayıp gözlerinizi kapatarak doğayı dinlediniz mi? Kuşların şakıyışını, cırcır böceklerinin sesini, derenin şırıltısıyla usul usul muhabbet eden o narin meltemin esişini hissettiniz mi hiç? Hepsi ilahi bir bestenin, hataya mahal vermeyen enstrümanları gibidirler. Kırların üzerinde renkleriyle gönlümüzü şenlendiren papatyalar, çiğdemler, karahindibalar, kır menekşeleri, sabun çiçekleri o ilahi beste ile dans ederler. Gözlerinizi ne yana çevirseniz yeşilin envaiçeşit tonu ritim tutar. Her ritimde tertemiz bir hava dolar ciğerlere… Böyle bir yere gittiğinde muhteşem sanatın insanı huzura boyayan tablosunu seyreder insan.
İlahi sanatı seyretmek için böyle bir yere gitme imkânımız yoksa, aynaya bakmak yeterlidir. İnsan, yaratıcımızın en sevdiği eseridir, sanatıdır. Allah, sanatını insanda tecelli ettirmiştir. Ve en sevdiği sanat eserine, kendi katından yetenekler vermiştir. Bugün sanatçı ve zanaatçı diye tanımladığımız insanlar, Allah katından verilen yetenekler ile şereflendirilmişlerdir.
Sanat hayatın içinde insanları sımsıkı kuşatmıştır. Evet bir ressam, bir şair, bir müzisyen, bir bestekâr sanatçıdır. Ancak en az onlar kadar bir marangoz, bir mimar, bir taş ustası, bir demir ustası, bir kilim dokuyucusu da sanatçıdır. Zaman içinde medeniyetimizin estetik zenginliği olan bu insanlar, zanaatçı olarak anılmaya başlandı. Yani sanat toplumdan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bir nevi başarıldı da.
Oysa sanatçı; diğer insanların bakmayı akıl dahi edemediği bir perspektiften hayata, olaylara, eşyaya, doğaya bakan ve değerlendiren kişidir. Oysa sanatçı; edindiği bilgiyi, görüp hissettiği güzelliklerle harmanlayan, ilhamını ilahi sanattan alan kişidir. Oysa sanatçı; bahşedilen bakış açısına, hayatı farklı yönleriyle tadabildiğine şükreden kişidir. Dünyada binlerce maddi lezzet varken manevi lezzeti arzulayan kişidir sanatçı. Hâl böyle iken sanat, nasıl toplumdan uzaklaştırılabilir ki? Toplumun kendisi sanatın ve sanatçının yuvasıdır. Sanat ve sanatçı toplumun evladıdır. Bir evlat yuvasından koparılırsa nasıl köklenir? Bir yuva evlatsız olursa nasıl geleceğe taşınır? Toplumun estetiği olan sanatçılar, belki de tam da bu soruların cevapları yıkıcı sonuçlar doğursun diye zanaatçı olarak adlandırıldılar ve ayrıştırıldılar.
Bütün bunların Avrupa’nın sanatı kendine zimmetlemek arzusundan doğduğunu düşünüyorum. Avrupa’nın haricinde yapılan sanatların yok sayılmak istendiğini de… Sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum? Osmanlı’ya, Çin’e, Fas’a, Hindistan’a ya da Avrupa haricinde herhangi bir yere ait olan sanat eserleri anlatılırken çoğunlukla “Kültür tarihinin unsurları.” Veya “Tarihi kültürün argümanları.” gibi cümleler kullanılıyor. Bir türlü “Osmanlı’nın zengin sanatı.” “Çinin köklü sanatı.” sözleri söylenemiyor. Sözün kısası sanat toplumlara yabancılaştırılmaya çalışıyor. Ancak bilmiyorlar ki; dünyada hâlâ estetik bir bakış açısı varsa bu toplumun içinde var olan sanatçılar sayesindedir ve toplum sanatçının yuvası diyedir. İsimler değiştirilse de bu gerçek değiştirilemez.
İlahi sanatın ışığında, sanatımızı sonsuzluğa taşıyabilmek dileğiyle.
Saygılar, sevgiler.