YOLA BAKMAK

Alnında boncuk boncuk kümelenen terini, elinin tersi ile sildi. Ardından elini gözlerinin üzerine gölgelik yaparak uzaklara baktı. Durduğu yer, üzerine yıllar yılı terini akıttığı evinin hemen yanındaki bahçesiydi. Bahçesi çok büyük değildi ama toprağı verimliydi. Ne ektiyse bol mahsul vermişti. Bu verimli toprak, sadık bir yâr gibiydi onun için. Onu hiç bırakıp gitmemişti. Başını yasladığı, “Dağım” dediği eşi gitmişti. Ayrılığın en harlı korunu yüreğine atıp gitmişti. Öyle bir hızla gitmişti ki dünyasını değiştirmişti. Sonsuzluğun ölçü bilmez diyarlarına gitmişti. Çocukları, “Ekmek kavgası, hayat telaşı” kelimeleriyle başlayan cümleler kurarak gitmişlerdi. Bir tek her ektiğine mahsul veren sadık yâri gitmemişti, bir tek o terk etmemişti onu.

Sadık yârinin üzerinden bakıyordu yola. Yolun daha ötesini görebilmek umuduyla boynunu uzatarak, parmak uçlarını cılız bedenini taşıyacak şekilde kaldırarak bakıyordu uzaklara. Tam iki yıl olmuştu evladını görmeyeli. Tam iki yıl… İki yıl geçmişti de iki saat geçmek bilmiyordu. Telefonda iki saate kadar geliriz demişti oğlu. En sevdiği yiyecekleri yapmıştı. Sofrayı çoktan hazırlamıştı. Kelebekler kanat çırpıyordu yüreğinde. Hareketleri, yüreğinde kanat çırpan kelebekler kadar hızlıydı. Bir çırpıda bitirmişti bütün hazırlıklarını. Sadık yârinin bu yıl bol bol verdiği fasulyeleri toplamaya başlamıştı. Boş durursa vakit uzadıkça uzayacaktı sanki. Fasulye sırıklarının arasından terini silerek çıkıyor, yola bakıyordu. Bakışları hasretin derin kuyusu gibiydi. Hasreti kuyudan derindi.

Yola bakıyordu… Yol sakindi… “Her gün onlarca insanı üzerinden geçiren bu yol bugün greve mi girdi? Nerede kaldılar?” dedi. Mahsun mahsun bahçede gezindi. İki saat çoktan dolmuştu. Endişelenmeye başladı. Beklemek, yolları gözlemek ne zordu. Evin hemen yanında üzüm bağlarının giydirdiği çardağa gitti ağır adımlarla. Ne kadar ağır atarsa adımlarını zaman o kadar hızlı geçecekti sanki. Çardağın altında bulunan masanın yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Dirseklerini masanın üzerine koydu. Ellerini çenesinin altında yumruk yaptı. Gözlerini yola dikti. Dağdan aşağıya kıvrım kıvrım giden, akarsuyu andıran, yolun artık çok az bir kısmını görüyordu. “Yola bakmak ne kadar da zormuş.” dedi. Yola doğru dalıp gitti.

Beş kızdan sonra kavuşmuştu oğluna. El bebek gül bebek yetiştirmişti onu. Bütün imkânlarını kullanıp en iyi okullarda okutmuştu. En iyi mesleğe sahip olsun diye elinden geleni yapmıştı. İş kurabilmesi için babasından kalan tarlayı satıp parasını oğluna vermişti. Şimdi bin pişmandı bu yaptıklarına. “Keşke…” diyordu. “Keşke sıradan bir okulda okusaydı da sıradan bir işe girseydi. Köyün diğer çocukları gibi ilçedeki fabrikada çalışsaydı da her akşam eve gelseydi. Hasret kalmasaydım oğlumun yüzüne, torunlarımın kokusuna. Onca para kazanınca ne olacak ki? Kazandıkça işini büyütüyor. İşini büyüttükçe daha çok çalışıyor. Yüzünü dahi göremez olduk.” diyordu.

Telefonla konuşmalarının üzerinden dört saat geçmişti. Eve gidip telefon etmeye karar verdi. Oturduğu yerden kalkmıştı ki bir araba sesi duydu. Araba evlerinin önünde durdu. Oğlu olduğunu anlayınca dünyalar onun oldu. Oğlu hızlıca arabadan inip annesinin elini öperken açıkladı geç kalma sebebini. Meğer arabaları arızalanmış.

Hikâyede geçen ana gibi daha nicelerinin gözleri yollarda kalıyordur kim bilir. Nice analar nice babalar evlatlarının yollarına bakarak ömür tüketiyorlardır. Yalnızlıkla mücadele gücü olanlar evlerinde evlat yolu gözlerken yılların yorgunluğuna yalnızlığı ekleme gücü olmayanlar, huzur evlerinde bakarlar evlat yoluna. Kader ortaklarının varlığından teselli bularak…

Ömrünün son yıllarına kadar yalnız yaşayan anneannem, “Allah kimseyi yola baktırmasın. Hasretle yolları gözetlemek kadar kötü bir şey yok.” derdi. Yalnızlık çıkmazında yolları gözleyen büyüklerin tek tesellileri evlatlarının iyi haberleridir.

Şöyle olmalı… Böyle yapmalı… telkinleriyle başlayan cümleler kurmayacağım. Hepimiz ne yapmamız gerektiğini çok iyi bilmekteyiz. Bilmekteyiz lakin harekete geçmeği hep ertelemeyi seçmekteyiz.

Evrenin süratle dönen bir döngüsü vardır. O döngü zamanın fırtınası gibidir. Fırtına bizden yöne estiğinde bugün yollara bakan büyüklerimizin yerinde bulunacağız. Yolları gözlemek fırtınası bizden yöne estiğinizde nerede olmak isterdiniz? Allah kimseyi hasretle yolları gözleyecek kadar yalnız bırakmasın.

Saygılar, sevgiler.